Dün, TV dizileri ile geleneksel aile yapımızın hızla değişime uğratıldığından bahsetmiştik. Kültürün, örf ve âdetlerin yeni nesillere intikalinde ailenin çok büyük önemi vardır. Ailenin orijinal yapısı bozulduğunda, o milletin medeniyeti, kültürü de sona ermiş olur. Ailenin sarsıntı geçirmesi, boşanmalarının artması geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız için de büyük tehlikedir. Californialı psikiyatrist Judith Wallerstein, ana-babası boşanmış 131 çocuk üzerinde on beş yıl müddetle yaptığı inceleme sonucunda, "Üzerinde boşanma hadisesinin tesiri kalmayan, uyumlu, normal bir yetişkin hâline gelen bir tek çocuk görmedik" diyor. Boşanmaların ana sebebinin de "eşitlik" mücadelesinden kaynaklandığını söylüyor. Psikiyatrist Wallerstein devam ediyor: " Boşanma ve kadının erkekle eşit olma arzusunu elde etmesi ile her şeyin hallolacağı sanıldı. Gelinen nokta bunun ne kadar yanlış olduğunu ortaya koydu." "YENİ ROLDE KADIN ZARARDA!" Batı'da bugün evliliklerin yarısından çoğu boşanma ile neticeleniyor. 30-40 sene önce böyle değildi. Peki bu geçimsizliğe sebep ne? Wallerstein bunu şöyle izah ediyor: "O zamanlar ailede roller net bir şekilde paylaşılmış, benimsenmişti. Erkek ekmeği getiren, kadın onu pişirendi. Halbuki bugün böyle değildir. Bugün roller karışmıştır. Sahnedeki rol karışıklığı oyunun düzensizliğine ve bozulmasına yol açmaktadır. Bugün aile hayatındaki sarsıntı sahnedeki iki esas oyuncu arasındaki çekişmeden, rol kavgasından kaynaklanmaktadır. Rol değişikliği isteyen kadın olduğuna göre bu işte en çok kadının kârlı çıkması beklenirken tam tersi oldu. Ekmek getirme sorumluluğunu paylaşacak birini buldukları için erkekler, bu rol değişikliğinden kârlı çıktı! Yani kadınlar zararda. En büyük zarar gören ise, aile sıcaklığından eğitiminden uzak kalarak ruhi dengeleri bozulan çocuklar." Yapılan araştırmalara göre, Türk aile yapısı Batı'ya göre daha kuvvetli olduğundan, boşanma oranı en düşük düzeyde. Dünyada en yüksek boşanma oranı İngiltere'de. İngiltere'de, yakın bir gelecekte aile mefhumunun kalmayacağı görüşünden hareketle, yeni kanunlar hazırlanıyor. Boşanma oranının vahametini gören İngiliz hükümeti, giderek çöken aile kurumunu koruma altına alma gayretinde... Ne hazindir ki, Batı'nın hâli bu durumdayken, onlar aileyi kurtarmak için yeni arayışlar içindeyken, bizler olup bitenden ders almıyor, sonu belli olan bu yanlış yolda hızla ilerlemeye çalışıyoruz. Batı, geri dönemeyecek mesafede yol aldığı; geri dönüşü olmayan yola girdiği için, bir şey yapamıyor. Biz, onlara göre daha avantajlıyız. Ne yazık ki, basiretimiz bağlanmış, bunu değerlendirecek durumda da değiliz. Manevi değerlerimizi birer birer peşkeş çekmeye devam ediyoruz. Geleneksel aile yapısını dejenere etmede birçok kurumun ortak menfaati var. Bunun için, aile yapımızın geleceği hayli karanlık. Aile yapısı bozulduğunda, İslama zarar vermek kolay olacağı için misyonerlerin işine gelir. Kadın ucuz işçi olduğu için ve onların bedenlerini istismar ederek mal pazarladıkları için patronların menfaatine geliyor. Onlara satış yapacakları için alışveriş merkezlerinin işine gelir. Tuzaklarına daha kolay düşürecekleri için feministlerin işine gelir... "ONU SOKAĞA ÇEKMEMİZ LAZIM!" Araştırmacı-yazar Sayın Aytunç Altındal kadını sokağa kimlerin, niçin çektiğini bakınız nasıl anlatıyor: "Feminist hareketler Masonluğun etkisi altındadır. Son 50 yıldaki feminist hareketlere baktığımızda bunların arasında ilaç ve kozmetik üreticileri olduğunu görüyoruz. 'Kadına bir şey satabilmemiz için onu sokağa ve inançsız bir alana çekmemiz lazım' diyorlar. Onun için birçok paneller düzenliyorlar. Önde kadın var, arkada ise görünmeyen bir sponsor. Ya da çok agresif bir kadını köşe yazarı yaptırıyorlar. Bu yeni değerleri savunması için." (Sabah,10.8.2005) Kadının istismarından memnun olan çok. Bu kadar "memnuniyet" menfaat birliğinden kadının dolayısıyla ailenin kurtulması çok zor. (Ailemizi, bu tehlikelerden korumak için neler yapmamız konusunda, "Huzurun Kaynağı Aile" kitabını -Arı Sanat, 0212 520 41 51- özellikle gençlere önemle tavsiye ederim.)