Akıl, hayâ ve iman

A -
A +

İman, kalb ile inanmak demektir. Cebrâîl aleyhisselâm, aklı, hayâyı ve imanı Âdem aleyhisselâma getirdi. Ve dedi ki, "Yâ Âdem! Allahü teâlâ hazretleri selâm eder, sana getirdiğim şu üç hediyyenin birini kabûl etsin dedi." Âdem aleyhisselâm aklı kabûl eyledi ve Cebrâîl aleyhisselâm, iman ile hayâya, (siz gidin) deyince, iman dedi ki, (Allahü teâlâ hazretleri bana emir eyledi ki, akıl nerede ise, sen de orada ol!) Ondan sonra hayâ da aynı şekilde, Allahü teâlâ tarafından emir olunduğunu beyân ederek, her ikisi, akıl ile berâber Âdem aleyhisselâmda kaldılar. Allahü teâlâ kime akıl verirse, hayâ ile iman da onunla berâberdir. Aklı olmıyanın ne hayâsı ve ne de imanı bulunmaz. Bir gün Hasan-ı Basrî hazretlerine yaşlı bir kadın gelerek, "Yâ imâm! Din temizliği nedir? Din cevheri nedir. Din hazînesi nedir?" diye sordu. Hasan-ı Basrî cevâben, "Siz söyleyin biz dinleyelim" dedi. Kadın, "Din temizliği abdest almaktır. Din cevheri, Allahü teâlâdan korkmak ve hayâ etmektir. Din kuvveti ise, namazdır. Çünkü, Hak teâlâ hazretleri, hayâ eden kulunu medh eylemişdir. Din hazînesi ilmdir. Çünkü, her kimin abdesti olmazsa, dîni temiz olmaz. Her kimin hayâsı olmazsa ve Allahü teâlânın korkusu olmazsa, onda dînin cevheri olmaz. Her kimin ilmi olmazsa, dînin hazînesi olmaz) dedi. Hasan-ı Basrî "rahime-hullahü teâlâ" bu kadının sözüne hayrân olarak, hak söylediğini tasdîk etti. İmanı beş türlü temsîl ederler: İman beş katlı bir kaleye benzer. Birinci katı altından, ikinci katı gümüşten, üçüncü katı demirden, dördüncü katı tunçtan ve beşinci katı ise bakırdandır. Bakır dediğimiz kat, edebdir. Bir kimsenin edebi olmazsa, herhâlde o kattan şeytân geçer. Şâyet edebi olup, şeytânı o kattan geçirmezse, o kimsenin imanı kurtulur. Demir dediğimiz sünnetdir. Tunç tabakası dediğimiz, farzdır. Gümüş tabakası dediğimiz, ihlâsdır. Altın tabakası dediğimiz Allahü teâlâ hazretlerine yakınlıktır. Her kimin edebi varsa, sünnete yol bulur, ihlâsı varsa Allahü teâlânın sevgisine kavuşmağa yol bulmuş olur. Bir kimse âdâbı gözetmezse, yanî edebi olmazsa, sünnete yol bulamaz. Sünneti tutmayan kimse, farza yol bulamaz. Farzı tutmayan da, ihlâsa yol bulamaz. Her kim verdiğini Allahü teâlâ hazretlerinin rızâsı için verirse ve sevdiğini de, Allah için severse ve düşmanlığını da, Allah için yaparsa, o kimsenin imanı temâm olur. Ahlâkı güzel olanın da, imanı kâmil olur. İmanın alâmeti, kâfirleri kâfir oldukları için sevmemektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.