Ebû Hüreyre'den rivâyet edilmiştir: Bir gün Resûlullah Efendimizin huzur-ı şerîflerine vardım. Meğer önlerinde bir tabak içinde hurma var imiş. Mübârek avuçları ile bendenize bir miktar hurma ihsân ettiler. Saydım yetmiş üç adet hurma geldi. Sonra Hazreti Alî'nin huzur-ı şerîflerine vardım. Onların da önlerinde bir tabak hurma var idi. Yüzüme baktı. Tebessüm edip, bir miktar hurma verdiler. Bunu da saydım. Tamamı yetmiş üç adet hurma geldi. Hayretimi bildirmek için, Resûlullah Efendimiz'in huzur-ı şerîflerine geldim. Bu hayretimi söyledim. Buyurdular ki; "Yâ Ebâ Hüreyre! Bilmez misin ki, Alî'nin eli benim elimdir. Adâlette berâberdir." Enes bin Mâlik'ten rivâyet edilmiştir. Bir gün Resûlullah Efendimizi bütün Eshâb-ı güzîn hazretleri ile çevirip, oturmuş idik. O sırada Hazreti Ali içeri girdi. Resûlullah Efendimiz, Eshâb-ı güzînin nûrlu yüzlerine, kim yer verecek diye baktılar. Ebû Bekr-i Sıddîk, Resûl-i ekrem hazretlerinin sağ tarafında oturmuş idi. Yerinden kalkıp, Hazreti Alî'ye yer verdi. Hazreti Ali oturunca, Habîb-i Rabbil'âlemîn Efendimizin mübârek yüzünde, sürûr ve sevinç müşâhede olunup, Ebû Bekr-i Sıddîk'a teveccüh edip, buyurdular ki: "Yâ Ebâ Bekr! Fazîlet sâhibini, ancak fazîlet sâhibi bilir!" Fadl bin Sâlim rivâyet etmiştir. Bir gün Hazreti Ali pazara varıp, bir gömlek satın aldı. Terziye bunun yenleri uzundur, kes dedi. Terzi dedi ki: Kesmem, zîrâ kusûrlu olur. Hazreti Ali; aybı benim, sen kes diye emir buyurup, kestirdi. Terzi, Hazreti Alî'nin kim olduğunu bilmez idi. Hey, görün bu kişi mecnûn olmuş, dedi. Hazreti Ali bunu işitince, şâd ve handân olup, Elhamdülillahi teâlâ, dedi. Sordular, yâ Emîr-el mü'minîn! Bu beyhûde ve ma'kul olmayan söze niçin hamd ettiniz? Buyurdular ki: Bir gün, Fahr-i âlem Efendimizden işittim, buyurdular ki: "Bir kimseye deli denilmedikçe îmânı tamam olmaz!" Niçin hamd etmeyeyim ki, bu kimse benim îmânıma şehâdet etti.