Tur-ı Sina'da, Allahü teâlâ, onun gözünden perdeleri kaldırınca, Musa aleyhisselâm açık ve net bir şekilde Arş-ı âlâyı gördü. Levh-ül-mahfûza yazıları yazan, mahiyetini Allahü teâlânın bildiği "Kalem"in sesini duydu. Orada Cebrail aleyhisselâm bulunduğu hâlde, ne konuşulduğunu işitmedi. Allahü teâlâ böylece, Hazreti Musa'nın makam ve mertebesini daha da yükseltti. Hazreti Musa, Allahü teâlâ ile konuşma nimetinin lezzetiyle kendinden geçtiğinden, tam bir arzu ve iştiyak ile münacatta bulunup dedi ki: "Ya Rabbi! Bana kendini göster. Sana bakayım, cemalini göreyim." Allahü teâlâ buyurdu ki: "Beni dünyada göremezsin. Yani insan, dünyada bana bakmaya, beni görmeye takat getiremez. Dünya buna müsait değildir. Dünyada bana bakan, beni gören ölür." Musa aleyhisselâm, Allahü teâlânın kelâmını mekânsız, cihetsiz, nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde işitince, arzu ve iştiyakı çok arttı, kendinden geçti ve böyle söyledi. Allahü teâlânın kelâmını işitince, kendinin dünyada olduğunu unutup, bir anda ahiret ve cennet hayatına kavuştuğunu zannetti. Hazreti Musa, Allahü teâlânın cemalini görmek nimetinin çok daha fazla lezzetli olacağını da bildiği için, iştiyaki pek fazla artıp dedi ki: - Ya Rabbi! Kelâmını işittim. Bunun için seni görmek istedim. Seni görüp ölmek, görmeyip yaşamaktan bana daha sevgilidir. Bunun üzerine Allahü teâlâ, ona; "Dağa bak! Eğer o yerinde durursa, sen de beni görürsün!" buyurdu. Musa aleyhisselâm dağa baktığında, dağın paramparça olduğunu gördü ve kendisi de düşüp bayıldı. Bir müddet sonra kendine geldiğinde dedi ki: - Ey Rabbim, seni her türlü kusurdan tenzih ederim. Ben o isteğimden tövbe ettim. Senin af ve magfiretine döndüm. Ehl-i sünnet âlimleri buyurdu ki: Allahü teâlâyı müminler cennette görecektir. Fakat, nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle göreceklerdir. Allahü teâlânın görüleceğine inanmalı, nasıl görüleceği düşünülmemelidir. Çünkü Allahü teâlânın işleri akıl ile anlaşılmaz. Dünya işlerine benzemez. Fizik ve kimya bilgileri ile ölçülemez. Allahü tealânın ciheti, karşıda bulunması yoktur. Mekânlı değildir. Bir yerde değildir. Zamanlı değildir. Öncesi sonrası, önü arkası, altı üstü, sağı solu yoktur. Bunun için, insan aklı Onun hiçbir şeyini anlayamaz.