Dün bahsetmiştik. İnsanın bir maddî bir de manevî yönü vardır, diye. İnsanı insan yapan bu iki unsurdur. Bunlardan biri ihmal edilirse insan insan olmaktan çıkar. Batı, insan da dahil her şeyi madde olarak görmekte, bütün çalışmalarını, araştırmalarını buna yönelik yapmaktadır. Bunun için de, Batı'da insanlar insan olmaktan çıkmıştır. Hayvanların bile yapmadıkları sapık ilişkiler, alkol ve uyuşturucu, insanların vazgeçilmez alışkanlıkları haline gelmiştir. Dolayısıyla hayvandan daha aşağı hale düşmüşlerdir. Çareyi yanlış adreste aradıkları için de uyuşturucu kullanma oranları her gün artmaktadır. "Avrupa Birliği Uyuşturucu İzleme Merkezi (EMCDDA) tarafından yapılan bir araştırmada, AB ülkeleri vatandaşlarının yüzde 20'sinin hayatlarında en az bir kere esrar kullandığı belirlendi. AB ülkeleri içinde uyuşturucu ile mücadele konusunda tedbirlerin ve işbirliğinin arttığı hatırlatılan raporda, AB'ye üye 15 ülke ve Norveç'te uyuşturucuyla mücadele konusunda yılda yaklaşık 2.5 milyar euro harcandığı kaydedildi." Batı ile irtibatımız arttıkça bu insanlık dışı alışkanlıklar bizim toplumumuzda da hızla artmaktadır. Son yıllarda da, Batı'ya göre oranlar biraz düşük de olsa hızla yayılmaktadır. Devletimiz, Emniyetimiz bu konuda kampanyalar düzenleyerek bunlarla kararlı bir şekilde mücadele etmekte ise de, kapatılan kapıların yerine her gün yenileri açıldığı için bu tür alışkanlıklar önüne geçilemez hale gelmiştir. Burada en büyük görev ailelere düşmektedir. Çocukları ile daha küçük yaşlardan itibaren ilgilenen, onları başıboş bırakmayan, onlara manevi yönden destek veren aile çocukları bu tür kötü alışkanlıklardan uzak kalmaktadırlar. Eskiden evlerde yaşlılar olurdu, bu yaşlı dedeler, neneler çocukları dizlerine oturtur, onlara masallar, hikayeler anlatarak çocuğun bilinç altına, kötü alışkanlıkları olan kimselerin başlarına neler geldiğini, kötü huyu olmayan iyi insanın herkes tarafından ne kadar sevildiğini yerleştirirler. Çocuklar şuuraltı olarak, kötü alışkanlıklardan, kötü insanlardan kaçarlardı. Kendileri de, iyi insanları model olarak alırlardı.. Şimdiki çocuklar böyle dedelerden nenelerden mahrum kaldıkları gibi, anne şefkatinden, sevgisinden de mahrum ve uzak bir şekilde yetişmekteler. Bu, çocuklarda büyük bir boşluk meydana getirmektedir. Daha sonra çocuk, bu boşluğu başka şekillerde doldurmaya çalışmaktadır. Fakat bu boşluk hiçbir zaman doldurulamamaktadır. Hayatının her safhasında bu boşluğun bedelini ödemektedir. AA'nın haberine göre, İngiltere'de yapılan bir araştırma, çalışan annelerin çocuklarının duygusal açıdan yavaş geliştiğini, matematik ve okumada geri kaldığını ortaya koydu. Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya göre, çalışan annelerin çocuklarının dezavantajı, ilkokul sıralarında başlıyor ve ilk yetişkinlik günlerine kadar sürüyor. Araştırmacılar, bu dezavantajın çocuğun yaşıtlarına göre eğitimde daha başarısız olmasına ve ilk yetişkinlik döneminde işsizlik ihtimalinin artmasına yol açıyor. Araştırmacılara göre, annenin eğitim ve kazanç düzeyinin yükselmesi dezavantajı ortadan kaldırmaya yetmiyor ve bu tür annelerin çocukları da annesinin ilgisiyle büyüyen çocuklara göre kötü alışkanlıklara eğilimle daha başarısız bir öğrencilik ve gençlik dönemi geçiriyor.