Günümüzde, çok kimse, işinde, evinde sıkıntı içinde. Huzursuzluk had safhada. Bunun birçok sebebi varsa da, esas sebeplerin başında, Anne-babanın ihmal edilmesi, kalblerinin kırılmasıdır. Vaktiyle eski kavimlerde Cüreyc isminde bir âbid vardı. Kendini dünyadan tamamen çekip, gece gündüz ibâdet ile meşgul olurdu. Küçük bir ibâdethanesi vardı. Kimseyle ilgilenmez, devamlı burada bulunurdu. Bu âbidin yaşlı bir annesi vardı. Hizmetini görecek kimsesi yoktu. Annesi bir işini görmesi için oğlunun ibâdet ettiği yere gidip oğluna seslendi: "Oğlum, görülecek bir işim var. Yaşlı olduğum için yapamadım. Gel de bu işimi görüver." Bu esnada oğlu nâfile ibâdet ile meşguldü. Annesine dönüp bakmadı bile. Annesi oğlunun bu hâline çok üzüldü. Ona şöyle bedduâ etti: "Yoldan çıkmış, kötü kadınların iftirasına uğrayasın!" Bu gencin ibâdethânesinin yakınında, yaşayan kötü bir kadın vardı. Bu kadın birgün o beldenin çobanından gayrı meşru şekilde hamile kaldı. Kadının bu hâli hemen duyuldu. Zamanın hükümdarı, konunun araştırılmasını emretti. Yapılan araştırmalarda, kadının kimden hamile kaldığı öğrenilemedi. Hükümdar mecburen kadını huzuruna çağırttı. Kadın cezalandırılacağından korktuğu için suçu komşusu âbide yıktı. Bana zorla sahip oldu, dedi. Bu ifade üzerine, hükümdar bu defa da âbidi çağırtıp dedi ki: "Ey Cüreyc sen bir taraftan, devamlı ibâdet ile meşgul olup, âbidlik taslıyor diğer taraftan da cenâb-ı Hakk'ın yasak ettiği zina gibi büyük bir günâhı işliyorsun. Bu kötü fiili yapmaya utanmadın mı? Yaptığın bu işin cezasını çekeceksin." Âbid, "Ben böyle bir şey yapmadım. Bana iftira ediliyor." deyince, "Komşun filan kadın, seninle zina ettiğini bildirdi." denildi. Hükümdarın bu sözü üzerine, genç hatasını anladı. Hatırına hemen annesinin yaptığı bedduâ gelmişti. Demek ki, bedduâsı tutmuştu. Annesinin o bedduâsı kulaklarında çınladı: "Yoldan çıkmış, kötü kadınların iftirasına uğrayasın!.." Âbid her ne kadar, ben böyle bir iş yapmadım diye ısrar ettiyse de kabûl ettiremedi. Çünkü kadın sözünde ısrar ediyordu. Âbid sonunda çaresiz kalıp, hükümdara dedi ki: - Bana anneme kadar gitmeme müsaade eder misiniz? Ondan sonra cezam neyse verirsiniz. Hükümdar yanına iki kişi takıp, annesine gönderdi. Genç, annesinin yanına varıp, ona yalvardı. - Anneciğim, hani bir zamanlar sen bana, "Kötü kadınların iftirasına uğrayasın!.." diye bedduâ etmiştin ya, cenâb-ı Hak, senin bu bedduânı kabûl etti. Falan kadın bana iftira etti. Hükümdar beni cezalandıracak. Ne olur beni affet de iftiradan kurtulayım. Ben hatamı anladım. Bir daha sana hizmette kusur etmeyeceğim. Annesi oğlunun perişan hâlini görünce, dayanamadı. Ellerini açıp şöyle duâ etti: - Yâ Rabbî, eğer oğluma ettiğim bedduâ olmuş ise, onu kaldır. O artık hatasını anladı. Bir daha annesini üzmeyecek. Annesinin hayır duâsını alan genç, tekrar hükümdarın huzuruna çıkıp: - Bana iftira eden kadının tekrar ifadesinin alınmasını istiyorum, talebinde bulundu. Hükümdar, kadını çağırtıp, eski iddiasında, olup olmadığını sordu. Kadın: - Daha önce bu şahsa ben iftira etmiştim. Bunun bir suçu yoktur. Bu işi yapan filan çobandır, ondan korktuğum için bu gence iftira etmiştim, dedi. Âbid böylece serbest bırakıldı. Peygamber efendimiz, bir defasında Eshâbı ile sohbet ederken bu hâdise ile ilgili olarak buyurdu ki: "Eğer Cüreyc bir fakih olsaydı, yâni fıkıh bilgisine sahip bulunsaydı, anasına hizmet etmenin Rabbine nâfile ibâdet etmekten daha üstün olduğunu bilirdi."