Adlılar, nefslerine uyarak, yaptıkları bozuk amellerine itimat edip, nefse güvenirler ve bu kötü işlerine ceza verileceğini düşünmedikleri gibi, üstelik bu çirkin amellerine sevap ve mükâfat beklerlerdi. Nitekim, Ahkaf suresi 24. ayet-i kerimesinde mealen buyuruldu ki: "Onlar, kendi vadilerine karşı gelen azabı, bir bulut parçası olarak görünce, memnun olup, sevinerek ve birbirlerine müjde vererek; 'İşte şu görünen şey, bize çok yağmur yağdıracak bir buluttur' dediler." Abdullah ibni Abbas şöyle nakletmektedir: "Ne zaman bir rüzgâr esse, Resulullah efendimiz mübarek iki dizleri üzerine çöker; 'Ey Allahım! Onu rahmet eyle! Onu azap kılma! Allahım, onu nimet getirici kıl, azap getirici kılma' buyururdu." Ad kavminden olanlar, Allahü teâlânın ayetlerini gördükleri, kendilerine gelen azabı ayan beyan bildikleri hâlde, günahları terketmemeye, kat'î karar vermiş gibi bir hâl ile bozuk işlerine devam ederlerdi. Kendilerinde bulunan, büyüklenmek sıfatları son haddine varmıştı. Hz. Hûd'un gösterdiği mucizeleri gördükleri, böylece, onun söylediklerinin doğru olduğu iyice anlaşıldığı hâlde, yine inanmayıp, yalanlamışlardı. Kendi sözlerinin bâtıl ve yanlış olduğunu, hasım saydıkları Hz. Hûd'un ise doğru söylediğini bildikleri hâlde, habis ve alçak tıynetleri icabı, yine de kabule yanaşmazlar, inat ve muhalefete devam ederlerdi. Tefekkür etmeyip, hiçbir şeyden ibret almazlar, sadece kuvvetlerine ve kalabalık olmalarına güvenirler ve bunda aşırı giderlerdi. Mesela, onları helâk eden rüzgâr, bir bulut şeklinde gelip, esmeye başlayınca, ailelerini ortalarına alıp, kendileri, onların etrafında halka oldular. Elbiselerinin eteklerini birbirlerine bağlayarak, ayaklarını yere kuvvetlice dayayıp, ellerini de birbirlerine kenetleyerek durdular. Güya, rüzgâr ne kadar kuvvetli ve şiddetli eserse essin, onlara bir şey yapamayacak, yerlerinden oynatamayacaktı. Nitekim bu hâlde iken, Hz. Hûd'a; "Bizim ayaklarımızı buradan kim kaldırabilir" dediler. Biraz sonra rüzgâr bunları yerden alıp, havaya fırlattı ve her biri, içi boş, kof hurma kütükleri gibi yerlere atıldılar. Akıllı insan, böyle hâller karşısında, her şeyin sahip ve mâlikinin yalnız Allahü teâlâ olduğunu anlar. Ondan korkar. Daima uyanık olup, hep Onun razı olduğu, beğendiği amelleri yapar. Resulullah efendimiz zamanında, Medine-i münevverede zelzele olmuştu. O zaman Resulullah buyurdu ki: "Muhakkak Rabbiniz, sizden, rızasını kazanmanızı istiyor. Öyleyse Allahü teâlâdan, razı olduğu şeylere dönmeyi isteyiniz."