Sa'dî Şîrâzî hazretlerinden kıssalar: Hükümdar İskender'e sordular: "Doğu ve batı memleketlerini ne ile aldın? Önceki hükümdarların hazîneleri, varlıkları ve askerleri çok daha fazla olduğu hâlde, onlara böyle bir fetih nasîb olmamıştı. Bunun sırrı nedir?" Cevap verdi: "Hangi memleketi aldımsa, halkını incitmedim ve büyüklerinin adını ancak iyilikle andım." Taht, hükümdarlık, zafer mademki gelip geçiyor, hepsi hiçtir. Geçmişlerin adını iyilikle yaşat ki, senin adın da iyilikle anılsın. İnsanların iyi bir isim bırakması, altın yaldızlı saray bırakmasından daha hayırlıdır. Vezîrlerden biri, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin huzuruna çıktı: "Gece gündüz sultâna hizmet etmekle meşgulüm. İyiliğini umuyorum ama kötülüğünden de korkuyorum" diye himmet, yardım istedi. Büyük velî ağladı, dedi ki: "Sultândan korktuğun kadar Allahü teâlâdan korksaydın sıddîklardan, iyilerden biri olurdun." Eski İran hükümdarlarından adaleti ile meşhur Nûşirevan ava çıkmıştı. Bir hayvanı kesip ateşe koydular. Yanlarında tuz yoktu; getirsin diye köye bir adam gönderdiler. Nûşirevan: "Tuzu para ile al ki, bedava alma âdeti çıkmasın, köy harap olmasın" dedi. "Bu kadarcık şeyden ne zarar gelir" diye sordular. "Cihânda zulmün temeli ufacık bir şeydi. Ama her gelen onu büyüttü. Nihâyet şimdiki duruma ulaştı" diye cevap verdi. Devri kötü olan zâlim, dünyada kalmaz ama, üzerinde sonsuz la'netler kalır. Her zaman adâletle hareket etmelidir. Adâlet üçe ayrılır: Birincisi, Allahü teâlâya kulluk etmektir. Allahü teâlânın merhameti, nimetleri, ihsânları, her mahlûka yayılmıştır. Nimetlerinin en büyüğü, kullarına saadet yolunu göstermesidir. Hakları yok iken, hepsini en güzel şekilde yaratmıştır. Ebedî nimetler, iyilikler vermiştir. Böyle bir sâhibe, yaratana ibâdet etmek, O'nun ihsân ettiği nimetlere şükretmek elbette lâzımdır. Adâlet için sâhibinin hakkını gözetmek îcâb eder. Her insanın Yaratanına karşı borçlu olduğu bu kulluk hakkını edâ etmesi lâzımdır. Adâletin ikinci kısmı, insanların hakkını edâ etmektir. Devlete, âmirlere, kanûnlara karşı gelmemek, âlimlere hürmet, emânetlere vefâ, alışveriş haklarını edâ, vaadlerini ifâ etmek lâzımdır. Üçüncüsü, geçmişlerin haklarını edâ etmektir. Bu da, onların borçlarını ödemek, vasiyetlerini ifâ etmek, vakıflarını muhâfaza ve bıraktığı hayrât ve hasenâtı devam ettirmekle olur. *** Adamın biri hükümdara müjde getirdi: - Azrâil aleyhisselâm, filanca düşmanının canını aldı. Seni ondan kurtardı. Hükümdar sordu: - Beni bırakacağını, canımı almayacağını da ondan işittin mi? "Değil mi ki, sonunda ölüm vardır ve bu can göç yolunu tutacaktır. O hâlde, ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark eder?" *** NOT: Zamanımızın mütefekkirlerinden değerli Ömer Öztürkmen ağabey, "Karıncalardan Özür Diliyorum" isimli yeni bir kitap yayınladı. Bilimi ilahlaştırarak, bilim ile her şeye hakim olunabileceği iddiasında bulunan Batı'daki sözde bilim adamlarının ve bizdeki gözü kapalı taklitçilerin affedilmez hatalarını gözler önüne sererek geleceğimize ışık tutan bu kıymetli eseri okuyucularıma önemle tavsiye ederim. (Bütün kitapçılarda)