Batının teknolojisine değil de örf âdetine, yaşayışına talip olarak "Batılılaşma" 1839 yılında Tanzimat Fermanı'ndan sonra başladı. Bunun öncülüğünü de Mustafa Reşid Paşa yaptı. İskoç Mason Teşkilatı üyesi Lord Rading vasıtasıyla tatlı vaadlerle Reşid Paşa, Mason locasına üye yapıldı. Daha sonra da sadrazamlık makamına tayin ettirildi. Reşid Paşa'nın ilk işi daha önce Lord Rading'le beraber hazırlamış olduğu reform ve ıslahatları Tanzimat Fermanı adı altında yayınlatarak yürürlüğe koymak oldu. Ardından sistemli bir şekilde, Osmanlı'yı geri bırakan sebepler olarak İslamiyet gösterilmeye çalışıldı. Osmanlıyı medeniyete götüren tek vasıta İslamdı. Osmanlıyı yıkmak için İslamı yok etmek veya gücünü zayıflatmak gerekiyordu. Bugün de yapılmak istenen budur. Bana göre, bütün siyasi, ekonomik kriterler yerine getirilse bir bahane ile yine almayacak veya geciktirecek. Niçin geciktirecek? Çünkü, İslamiyet bugün hâlâ potansiyel bir tehlike! İslamiyet gerçek, orijinal şekliyle yaşandığı müddetçe Batı için büyük tehlike devam ediyor demektir. AB'ye girdiğimizde, inanç boşluğu içinde olan Hıristiyanların, toplu olarak Müslüman olmaları riski onların uykularını kaçırıyor. Bunun tahlilini yapan Batı, içeriden dışarıdan İslamiyeti bozma, orijinal halinden uzaklaştırma faaliyetine hız verdi. Son yıllarda gündemden düşmeyen, dinler arası diyalog ve hoşgörü, İslamda reform, erkek müslümanlığı, Müslüman feminist kadın tartışmaları bu dini aslından uzaklaştırma faaliyetinin birer parçasıdır. Çok kimse belki de bilmeden Batının bu oyununa geliyor: "Namaza, Peygambere ihtiyaç var mı? Dinde ne varsa herşeyi tartışalım. Tartışılmadık bir şey bırakmayalım" diyorlar. Böyle sözler, bana hep Batının, AB'ye giriş sürecindeki isteklerini hatırlatıyor. Halbuki tartışacak şeyler var tartışılmayacak şeyler. Din peşin kabule dayanır. Ya inanırsın ya da inanmazsın. Fakat kimsenin kendi inancını din haline getirmeye hakkı yoktur. Nasıl ki, fennin, teknolojinin esası tartışmaya dayalı ise, bu ilimler ancak tartışmayla gelişip olgunlaşıyorsa, din de tartışmamak, olduğu gibi kabul etmekle mükemmelliğini, orijinalliğini koruyabilir, gerçek din olarak kalabilir. Şu da bir gerçek ki, AB'ye girmemek artık mümkün değil. Çünkü, insan tabiatına en yakın sistem bugün Batıda. Bunun da bir bedeli var. Fakat zaten resmi olarak girmesek de, fiili olarak Batının bizim örf ve adetimize, inancımaza aykırı kültürleri içimize girmiş durumda. Bunun için işimiz zor. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misalı... İstesek de istemesek de, Batının kültürü sel gibi geliyor. Bundan kurtuluş yok. Ne kadar az zararla inancımızı, ahlakımızı koruyabiliriz, bunun hesabını yapmak zorundayız. Bunun için de eskisinden daha çok gayret göstererek, önce kendimizi sonra çoluk çocuğumuzu manevi değerlerimizle donatmamız gerekiyor. Artık taarruzda değil savunmada olduğumuzu unutmayalım. Şunu da unutmayalım ki, mücadele ne kadar zor şartlar altında yapılırsa mükafat da o kadar fazla olur...