Bayramlar, Müslümanların kaynaşması, dostlukların tazelenmesi, kırgınlıkların giderilmesi, birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi için çok güzel bir vesiledir. Bunun için, bayramlarda, ana-babayı, akrabayı, dostları ziyaret etmeli, bayramlarını tebrik etmelidir. Çocuklar sevindirilmelidir. Yetim, kimsesiz çocuklar aranıp bulunmalı, bayram sevincinden mahrum bırakılmamalıdır. Vefat eden yakınlarımızın kabirleri de ziyaret edilerek onlar da sevindirilmelidir. Bilhassa ana-babanın rızasını, duâsını almayı ihmal etmemelidir. Vefat etmişlerse, duadan mahrum bırakılmamalı; onların dostları, ahbabları ziyaret edilerek ahde vefa göstermelidir. Çünkü, Allahü teâlânın rızası, ana-babanın rızasına bağlıdır. Allahü teâlânın gazabı da, dinine bağlı olan ana-babanın gazabındadır. Peygamber efendimiz "Cennet, ana-babanın ayağı altındadır." buyurmuştur. Ana-babasını razı eden kimse için, cennette iki kapı açılır. Bir kimsenin ana-babası zâlim olsalar dahî, onlara karşı gelmek, onlara sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duâları alınmalı, haklarını helal ettirmelidir. Ana-baba, kızıp birşey söylediği zaman, onlara karşılık vermemelidir. Emrettikleri şeyleri bir an önce yapıp, onların duâsını almalıdır. Onların üzülüp bedduâ etmelerinden korkmalıdır. Yanlış bir iş yapıp, onları üzünce, hemen ellerine sarılıp özür dilemelidir. İnsanın saadeti ve felâketi, onların kalblerinden gelen ve ağızlarından çıkacak olan sözdedir. Atılan ok tekrar geri gelmez. Onlar hayatta iken kıymetini bilip, hayır duâlarını almak lazımdır. Vefatlarından sonraki pişmanlık fayda vermez. Onlar hayatta iken ne yapıp yapıp, onları memnun etmelidir. İmanlı olup, cehennemden en son çıkacaklar, Allah yolunda olan ana-babasının İslâmiyete uygun olan emirlerine âsi olanlardır. Allahü teâlâ buyurdu ki: "Ya Musa, ana-babasını razı eden beni razı etmiş olur. Ana-babasını razı edip, bana âsi olan kimseyi dahî iyilerden sayarım. Ana-babasına âsi olan, bana mûti olsa bile, onu fenalar tarafına ilhak ederim." Evliyanın büyüklerinden Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ederken bir zat gördü ki, arkasında bir zembil vardı. Bununla tavaf ediyordu. O zata dönüp sordu: "Arkandaki yükü koyup, öylece tavaf etsen daha iyi olmaz mı?" O zat şöyle cevap verdi: "Bu arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi kere buraya getirip tavaf ettirdim. Çünkü bana dinimi, imanımı bu öğretti. Beni İslâm ahlâkı ile yetiştirdi." Hasan-ı Basrî hazretleri bu kimsenin yaptığını çok beğendi. Sonra o zata buyurdu ki: "Babanı kıyamet gününe kadar böylece arkanda getirip tavaf ettirsen, fakat bir defa kalbini kırsan, yaptığın hizmet boşa gider. Yine bir defa gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukabil olur." Eshab-ı kiramdan biri gelip, Peygamber efendimize sordu: "Ya Resulallah! Anam-babam çok şefkatsizdir. Onlara nasıl itaat edeyim?" Peygamber efendimiz şöyle cevap verdi: "Annen seni dokuz ay karnında gezdirdi. İki sene emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmetlere katlanarak, seni besledi... İdare ve maişetini temin eyledi. Sana dinini, imanını öğrettiler. Seni İslâm terbiyesi ile büyüttüler. Şimdi nasıl olur da şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?" Şu hâlde ana-baba zâlim olup, evlada zulmetseler de, günah işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günah olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek caiz olmaz. Ziyaretlerini terk etmek büyük günahtır. Hiç olmazsa, bayramlarda, kandil günlerinde selam göndererek, telefon ederek, hediye göndererek bu günahtan kurtulmalıdır!