İslam âlimlerinin büyüklerinden İmam-ı Rabbani hazretleri sıkıntıların hikmetlerini şöyle anlatır: Peygamberler ve velîler, hep dert ve belâ içinde yaşadı. Hattâ "Belâlar, mihnetler, en çok Peygamberlere, sonra Evliyâya, sonra bunlara benziyenlere gelir" buyuruldu. Çünkü, dünya, zevk için, lezzet için yaratılmadı. Âhıret, bunun için yaratılmıştır. Dünya ile âhıret, birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine sebep olur. Yâni, birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeye sebep olur. O hâlde, dünyada nîmetleri, lezzetleri çok olanlar, bunlara lâzım olan şükrü yapmazlarsa âhırette çok korkacak, çok acı çekecektir. Bunun gibi, dünyada tehlikelerden sakındığı, çalıştığı hâlde çok acı çeken mümin, âhırette çok lezzete kavuşacaktır. Dünyanın ömrü, âhıretin uzunluğu yanında, deniz yanında bir damla kadar bile değildir. Daha doğrusu, sonu olan, sonsuz ile ölçülebilir mi? Bunun için dostlarına merhamet ederek, sonsuz nîmetlere kavuşmaları için, dünyada birkaç gün sıkıntı çektiriyor. Düşmanlarına, hîle, istidrâc yaparak, biraz lezzet verip, çok elemlere sürüklüyor. Fakir olan kâfir, dünyada da, âhırette de sıkıntı çekiyor. "Bunun dünyada çektiği sıkıntılar âhırette lezzete kavuşmasına niçin sebep olmıyacak?" denecek olursa: Kâfir, Allahü teâlânın düşmanıdır. Sonsuz azâb görmesi lâzımdır. Dünyada, ona azâb yapmamak, kendi hâline bırakmak, ona iyilik, lezzet demektir. Hattâ, bunun için hadis-i şerifte, "Dünya kâfirlerin Cennetidir" buyuruldu. Kâfirlerden bir kısmına, dünyada azâb yapmamakla iyilik ettikleri gibi, ayrıca nîmetler, lezzetler de verirler. Bir kısmına ise, yalnız azab yapmamak ile iyilik edip, ayrıca lezzetler vermezler. Bunların hep, hikmetleri, faydalı sebepleri vardır. Allahü teâlâ, herşeye kâdirdir. Dostlarına, hem dünyada, hem de âhırette nîmetler, lezzetler verebilirdi. Fakat böyle olmasının pekçok sebepleri vardır. Böyle olması da yine onların menfaatinedir. Dünyada, birkaç gün dert, belâ çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini anlamazlardı ve ebedî nîmetlerin kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilmez. Dünyada bunlara elem vermek, sanki dâimî lezzetleri arttırmak içindir. Bu elemler, bir nîmet olup, câhil halkı denemek için, büyüklere verilen nîmetler, elem olarak gösterilmektedir. Yabancılara elem şeklinde gösterilen, dostlar için nîmettir..."