Hüdhüd kuşu, Hz. Süleymanın mektubunu Belkıs'ın yanına bırakıp beklemeye başladı. Aradan bir hayli zaman geçtiği hâlde, Belkıs uyanmamıştı. Hüdhüd, saklandığı yerden indi, gagasıyla ona dokunup uyandırdı. Belkıs, tahtının üzerindeki mektubu görünce, aldı. Eliyle gözlerini ovuşturarak baktı. Her yer kapalı olduğu hâlde, yanına kadar bu mektubun, kimin tarafından ve nasıl getirildiğini düşündü. Merakla odasından çıkıp, sarayın etrafına baktı. Muhafız ve nöbetçilerin hepsinin yerlerinde olduklarını görerek, onlara sordu: - Kapıyı açıp, benim odama giren kimse gördünüz mü? - Kapılar hiçbir şekilde açılmamıştır. Eskisi gibidir. Biz de devamlı beklemekteyiz. Belkıs, hemen mektubu açtı ve okudu. Mektupta; "Bismillâhirrahmânirrahîm" yazılı olduğunu görünce, kavminin ileri gelenlerine haber gönderdi. Toplandılar. Onlara hitap edip dedi ki: - Ey ileri gelenler! Bana çok şerefli bir mektup bırakıldı. O mektup, Süleyman'dandır. O mektupta, "Rahmân ve Rahîm olan Allahü teâlânın adıyla. Bana karşı büyüklenmeyiniz! Bana, emrime itaat ediciler olarak geliniz!" yazılıdır. Belkıs, mektupta olanları açıkladıktan sonra, kavminin ileri gelenlerinin görüşlerini almak ve bu hususta kendisine yardımcı olmalarını istemek gayesiyle, sözlerine şöyle devam etti: - Ey eşraf! Bu işimde hayırlı, faydalı ve doğru gördüğünüz ne ise bana söyleyiniz! Sizi toplayıp, sizinle müzakere etmeden hiçbir işte kat'î bir hüküm vermedim. Böyle mühim bir hususta, siz olmadan nasıl hüküm verebilirim? Belkıs'ın adamları, biz savaş erbabıyız. Bununla beraber emir sana aittir, deyince, Belkıs, "Şüphesiz hükümdarlar, bir memlekete zorla girdikleri zaman, orasını tahrip ederler. Halkından şerefli olanları zelil ve esir ederler" dedi. Belkıs, böyle söylemekle, onları; Süleyman aleyhisselâmın, ordusu ile üzerlerine gelerek, zorla memleketlerine girmek tehlikesi ile korkuttu. Onlar da dediler ki: - Süleyman aleyhisselâm ve orduları da böyle yapacaktır. Âlimlerimiz; akıllı kimsenin, sulh yoluyla düşmanlarını defedebileceği durumlarda, muharebeyi tercih ederek kendisini ve memleketini tehlikeye atmaması, mecbur kalmadıkça harbe girme teşebbüsünde bulunmaması icap ettiğini bildirmişlerdir.