"Ben iki kurbanlığın oğluyum"

A -
A +

İbrahim aleyhisselâm oğlu İsmâil aleyhisselâmı kurban etmek üzere son hazırlığını yaptı. Bu esnada İsmâil aleyhisselâm ellerini kaldırıp; "Yâ Rabbî! Bana sabır ver!" diye niyazda bulunduktan sonra, babasına dönüp; "Babacığım! Görüyor musun? Gök kapıları açılmış, bazı melekler bize bakıp hayretlerinden cenâb-ı Hakka secde etmişler" dedi. Daha sonra İbrâhim aleyhisselâm oğlunu güzelce bağladı, yüzükoyun yatırıp, boğazını tuttu ve; "Yâ Rabbî! Bu benim oğlum, gözümün nûru, gönlümün sürûrudur. Kurban etmemi emrettin. Şu anda emrini yapmak için hâlis niyetle geldim. Kurban etmeğe hazırım. Sana hamd ve senâ ederim. Yâ Rabbî! Bu kıymetli yavrumu kurban etmekte bana sabır ver" dedi. Bu arada İsmâil aleyhisselâm; "Ey babacığım! Acele et. Rabbimizin emrini çabuk yerine getir. Emri yapmakta geciktiğimiz için Rabbimizin bizi azarlamasından korkuyorum. Babacığım, elimi ayağımı çöz, melekler, kendi isteğimle kurban olduğumu görsünler ve Halîl'in oğlunun, Allahü teâlânın işinden râzı olduğunu bilsinler" dedi. "Yetiş! Bıçağı çevir!" İbrâhim aleyhisselâm, Hak teâlânın ismini zikrederek bütün gücüyle bıçağı oğlunun boynuna çaldı. O anda Hak teâlâ, Hz. Cebrâil'e emrederek; "Yetiş! Bıçağı çevir!" buyurdu. O da Sidret-ül-müntehâ'dan bir anda gelip, bıçağı ters çevirdi. Bıçak kesmedi. Bir daha çaldı, yine kesmedi ve ne kadar uğraştı ise kâr etmedi. İsmâil aleyhisselâm; "Babacığım! Ne kadar şefkatlisin, bıçağı kuvvetli bastıramıyorsun. Yüzüme bakma, böylece hizmette kusur etmezsin" dedi. Hazret-i İbrâhim, bıçağı tekrar biledi ve oğlunun boğazına daha kuvvetli çaldı. Yine kesmedi. O anda Allahü teâlâdan vahiy geldi: "Yâ İbrahim, elbette sen rüyânı tasdik ettin. Sana düşen vazifeni tam olarak yaptın. Şimdi sıra bende. Lütuf ve keremimi görmek için şu dağa bak!" İbrahim aleyhisselâm, dağa bakınca, Cennetten gelmiş eşsiz güzellikte bir koç gördü. Allahü teâlâ buyurdu ki: "Bu senin oğluna fedadır." Cebrail aleyhisselâm koçu getirirken, "Allahü ekber", İbrahim aleyhisselâm da koçu yakalarken, "Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber," İsmail aleyhisselâm da, "Allahü ekber ve lillâhil hamd" dedi. Böylece, bayram tekbiri meydana geldi: "Allahü ekber. Allahü ekber. Lâ ilâhe illallâh vallâhü ekber, Allahü ekber ve lillâhil hamd." Sonra, İsmâil aleyhisselâm yerine, bu koç kurban edildi. Bu koçun boynuzları, Abdullah bin Zübeyr zamanına kadar Kâbe duvarında asılı idi. Sonra çıkan yangında yandı. Bu koçun kurban edildiği yer, Mina olduğu için, hacılar kurbanlarını burada kesmektedirler... Buna benzer bir kurban hadise de, peygamber efendimizin dedesi Abdülmuttalip zamanında meydana geldi. Peygamberimizin dedesi, Abdülmuttalib'e rüyâsında: "Kalk! Zemzem kuyusunu kaz!" diye emredilince, oğlu Hâris ile beraber Kâbe'nin yakınındaki, işâret edilen yeri kazmaya başladı. Kureyşliler, buna mani olmak istediler. Bunlara karşı çıkmaya da gücü yetmediği için çok üzüldü, içi burkuldu. Cenâb-ı Hakka şöyle yalvardı: "Yâ Rabbî! Bana on çocuk ihsân eyle! Eğer bu duâmı kabûl edersen, içlerinden birini Kâbe'de sana kurban edeceğim." Allahü teâlâ duâsını kabûl etti. On oğlu oldu. Bu on oğlundan birinin adı Abdullah'tı. Bir gece Abdülmuttalib'e rüyâsında şöyle bir ikâz yapıldı: "Yâ Abdülmuttalib, adağını yerine getir!" Önce koç, sonra deve kesti. Fakat bunların kabul olmadığı bildirildi. Bunun üzerine adağını hatırlayan Abdülmuttalib, ertesi gün çocuklarını topladı. Kendilerine durumu anlattı. Hiçbiri itiraz etmedi. Memnuniyetle: "Hangimizi istersen kurban edebilirsin" dediler. Abdülmuttalib kurban edeceği oğlunu kur'a ile tesbit etmek istedi. Kur'a en çok sevdiği oğlu, Abdullah'a yani peygamber efendimizin babasına isabet etti. Fakat söz vermişti. Adağını yerine getirmeliydi. Keskin bir bıçak ile beraber oğlu Abdullah'ı alıp Kâbe-i şerîfin yanına geldi. Bu hâdiseyi duyan Kureyşliler hemen yanına koşup dediler ki: "Biz bu işe asla râzı değiliz. Eğer sen bu işi yaparsan, bu âdet hâline gelir. Herkes, oğlunu kurban etmek zorunda kalır. Buna başka bir çare bulalım." Çare bulundu!.. Sonra şöyle bir çare bulundu. O zaman Kureyş'te insan diyeti on deve idi. Develer ve oğulları arasında kur'a çekilecekti. Oğullarına isabet ettiği müddetçe her defasında on deve ilave edilerek kur'a develere çıkana kadar buna devam edilecekti. Kur'aya başlandı. Fakat çekilen her kur'a Abdullah'a isabet ediyordu. Her defasında on ilâve edilerek devam ediliyordu. Onuncu kur'ada deve sayısı yüz olunca kur'a develere çıktı. Hemen yüz deve kurban edildi. Abdülmuttalib, oğullarından kimseye etini vermeden tamamını fakirlere dağıttı. İsmâil aleyhisselâmın kurban edilme hâdisesinden sonra ikinci evlâd kurban edilme hâdisesi de bu olmuş oldu. Peygamber efendimizin soyu İsmâil aleyhisselâma dayandığı için, "Ben, iki kurbanlığın oğluyum" buyururdu. Değerli okuyucularımızın bayramını tebrik eder, sağlık ve âfiyetler dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.