Bugün Mevlana'yı anma haftasının son günündeyiz. Her sene olduğu gibi bu sene de, bu hafta dolayısıyla Hazret-i Mevlana ile İslamiyetle ilgisi olmayan, nice söz ve eylemlerle bu mübarek zatın sözde ruhu şâd edildi. Gerçek şu ki, dünyanın dört bir yanından gelen, dinli-dinsiz namazsız niyazsız kimselerin yaptıklarına kim bilir ne kadar üzülüyordur. Üzülmesi de yine bunları yapanlar içindir. Kendisini yanlış tanıtıp, yaptıkları iftiralar sebebiyle ahirette çekecekleri azablar içindir. Halbuki dinimize göre, bir İslam büyüğü, ney, tef çalarak dönerek anılmaz. Dine, insanlığa yaptığı hizmetleri anlatılır. Fatiha okuyarak, hatim indirerek, dua ederek ruhuna gönderilir... Hz. Mevlana'nın bilhassa "Gel, gel her kim olursan ol gel! Allah'a şirk koşanlardan, mecûsilerden, puta tapanlardan da olsan gel!" sözü çok istismar ediliyor hümanistlerce. Bu açık istismar, Hz. Meylana'yı anlamamanın veya anlamak istememenin alametidir. Hz. Mevlana, kendisini, yolunu, inancını şu rubaisinde çok güzel anlatmaktadır: Ben sağ olduğum müddetçe Kur'anın kölesiyim. Ben Muhammed muhtarın yolunun tozuyum. Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse, Ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım. Bu sözlerden de açık şekilde anlaşılıyor ki, Hz. Mevlana, "Ben Kur'an-ı kerimin çizdiği dairenin dışına çıkmam. Beni bu dairenin dışında aramayın! Dinimizin yasakladığı şeyleri bana yüklerseniz üzülürüm" diyor. Kendisini sevenin, kendisi gibi olmak isteyenin, tövbe ederek Muhammed aleyhisselama inanıp Müslüman olmasını, Müslümanca yaşamasını istiyor. Eski inancında kalmasını istemiyor. İstemesi de düşünülemez. Çünkü, Müslümanın, herkesin Müslüman olmasını istemesi, bunun için çalışması asli görevidir; bu, dinin emridir. Mevlana Celaleddin-i Rûmi, olgun, âlim ve velî bir Müslüman... Onun çeşitli din, mezheb, meşreb sahibi kimseleri kendisine hayran bırakan merhameti, insan sevgisi, tevazuu, gönül okşayıcılığı gibi üstün vasıfları, İslam dininin emrettiği güzel ahlakından bazı örneklerdir. Onda, bunlardan başka İslam ahlakının diğer husûsları da kemal derecesinde mevcuttu. Bunların hepsini saymak, İslamiyeti tamam olarak anlamak ve anlatmakla mümkün olur. Mevlana'yı, yalnız bir mütefekkir, şair gibi düşünmek ve öylece anlamaya çalışmak, aslı bırakıp, herhangi bir özelliği içinde sıkışıp kalmaya benzer. Bu ise, en azından Mevlana'yı çok eksik ve yarım anlamaya, hatta hiç anlamamaya sebep olabilir. Hz. Mevlana'nın arzusu herkesin Müslüman olması ve günahlardan kaçıp İslamı tam olarak yaşaması idi. Nitekim bir nasihatinde şöyle buyurmuştur: "Gizli ve aşikâr Allahü teâlâdan korkunuz! Günahlardan sakınınız! Az yiyip, az uyuyup, az konuşunuz! Çok oruç tutunuz! Zamanlarınızı namaz kılarak değerlendiriniz! Daima şehveti terk edip, sefihlerle, cahillerle mücadele etmeyi, onlarla oturup kalkmayı bırakınız! Onları kendinize muhatap etmeyip, hep iyi insanlarla beraber olunuz! Ya hayır konuşunuz veya susunuz! Mahlukatın sıkıntılarına sabrediniz! Biliniz ki, insanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır. İnsan su gibi lâtif, mütevazı, daima aşağıya akıcı ve yumuşak huylu olmalıdır. Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini, canlıların içerek hayatlarının devam etmesini sağlar. O sulardan ruhlara ve bedenlere gıda temin edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmezse, topraktan ve sudan layıkıyla istifade edilmez." > Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29