"Benden selâm eyle!"

A -
A +

Server-i Enbiyâ, Çihâr yâr-i güzîn hazretleri ile, Mu'âz bin Cebel'in kapısına gittiler. Hazreti Ebû Bekir seslendi ki; yâ Mu'âz! Devlet kuşu başına kondu. Allahü teâlânın Resûlü kapına geldi. İçeride olanlardan kimse duymadı. Mu'âz'ın bir küçük kızcağızı var idi. O duydu. Annesini çağırdı. Yâ ana, yâ ana! Ne yatarsın, Hazreti Ebû Bekir kapımıza geldi; çağırıyor. Annesi kızı azarladı. Şakanın sırası mı? Hazreti Ebû Bekir kapımıza gelir mi? Kızı da, ne yapsın; yattı. Biraz sonra, Hazreti Ömer seslendi. Yine kız uyandı. Annesine haber verdi. Annesi önceki gibi azarladı. Biraz sonra da Hazreti Ali çağırdı. Yine kız uyandı. Annesine haber verdi ki, yâ anne! Hazreti Ali kapıya gelmiş; çağırıp durur. Annesi kızı, yine azarladı. Behey kız, deli mi oldun; ne söylersin. Kız yine sükût edip, yattı. Sonra, Resûlullah , "Yâ Mu'âz" diye seslendi. Kız önceki gibi uyanıp, dedi ki, yâ anne! Sana demedim mi ki, Ebû Bekir, Ömer ve Ali kapıya geldiler. Bana inanmadın. İşte Sultân-ı Enbiyâ kendisi çağırır. Annesi diledi ki, yine kızı red eylesin. Kız vâlidesine bakmayıp, babasının yanına vardı. Resûlullah Efendimizin şevkiyle babasını çağırdı. Yâ baba, ne yatarsın. Devlet ve saadet kuşu başına kondu. Allahü teâlânın Resûlü ve Ebû Bekir, Ömer ve Ali hazretleri kapıya gelmişlerdir. Hemen o sâat, Hazreti Mu'âz kızından bu haberi işitince, acele ile yerinden kalkıp, kapıya koştu. Kapıyı açıp, dedi ki, devlet ve saadet Mu'âz'ın başına kondu. Habîbullah hazretlerine, içeri buyurun, dedi. Fahr-i âlem hazretleri de, Eshâb-ı güzîn ile içeri dâhil oldular. Ondan sonra buyurdular ki, "Yâ Mu'âz! Üç gündür ben ve Eshâbım yemek yemedik! Dün Ali yoldan geçerken, senin hurma ağacında hurma görmüş. Onun için geldik ki, bizi hurma ile Misafir edesin." Mu'âz dedi ki: Yâ Nebiyyallah! O hurmaları bugün topladık. Kimini biz yedik. Bazısını fakîrlere ve komşularımıza ulaştırdık. Bir hurma kalmamıştır. Resûlullah Efendimiz karşısına baktı. Bir büyük zenbil gördü. Hemen Hazreti Alî'ye buyurdu ki: "Yâ Ali! Bu zenbili eline al! Bu gördüğün hurma ağacına var. Benden selâm eyle! Ve söyle ki, Resûlullah senden hurma taleb eder." Hazreti Ali o zenbili alıp, hurma ağacının yanına vardı. Peygamberin selâmını götürdü, iletti. Allahü teâlânın izni ile hurma ağacı fasîh bir lisân ile selâmı aldı. Ta'zîm eyleyip, eğildi. Sonra Allahü teâlânın izni ile, ağacda hurmalar doldu. Hazreti Ali o zenbili hurma ile doldurup, Resûlullah'ın huzur-ı şerîflerine getirdi. O hurmadan yediler. Bütün Eshâba ulaştırdılar. Hattâ o zenbili hurma ağacına astılar. Resûlullah Efendimizin dâr-ı bekâya intikâline kadar hiç boşalmadı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.