Her Müslümanın "Kelime-i şehâdet" söylemesi ve bunun ma'nâsını öğrenip, inanması lâzımdır. Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikâd, yani îmân edilmesi lâzım olan bilgileri öğrenip, bunlara inanması lâzımdır. Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yani İslâmın beş şartını ve helâl, harâm olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması lâzımdır. Bunları öğrenmek ve uymak lâzım olduğuna inanmıyan, ehemmiyet vermeyen dinden çıkar. Dört mezhebin itikâdı, inancı birbirinin aynıdır. Dört mezhepten birinin îmân ve fıkıh bilgilerine tâbi olan, uyan bir Müslümâna "Ehl-i sünnet" veyâ "Sünnî" denir. Bir iş yaparken, özrü hâsıl olup, bu işin kendi mezhebindeki şartlarından birine uyması güçleşen kimse, bu işi, dört mezhepten herhangi birindeki şartlarına uyarak yapar. Bu ikinci mezhebin, bu iş için olan şartlarının hepsine uyması lâzım olur. Bu şartlardan birine uyması zor olur, fakat kendi mezhebinde kolay olursa, bu işi yapması sahîh olur. İki mezhep zarûrî telfîk edilmiş olur. Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" vefâtında hayâtta bulunan binlerce Sahâbînin herbiri müctehid idi. Tövbe sûresinin 102. âyet-i kerîmesinde meâlen, "Muhâcirînin ve Ensârın önce olanları ve bunlara tâbi olanlar, Allahü teâlâdan râzıdır. Allahü teâlâ da onlardan râzıdır. Onlara Cennetleri hazırladım. Burada sonsuz kalacaklardır" buyurulmuştur. Eshâb-ı kirâmın âlemlere rahmet oldukları ve herhangi birine tâbi olanın sonsuz seâdete kavuşacağı bu âyet-i kerîmeden de anlaşılmaktadır. Bugün, sapıklıklar çoğalıp İslâm dîninin gösterdiği râhat ve huzûr yolundan sapıldığı için, dünyada bereket kalmadı. Rızıklar azaldı. Ayet-i kerimede, "Beni unutursanız rızıklarınızı kısarım" buyuruldu. Bunun için, iman rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve daha nice rızıklar azaldı. Çünkü, "Hâşâ, zulmetmez kuluna hüdâsı, herkesin çektiği kendi cezâsı" İslâmiyeti unutmanın bereketsizlikleri ve sıkıntıları içinde, insan gece gündüz, kadınlı erkekli çalışıp, bir âilenin nafakasını, râhat yaşamasını temîn edemez hâle gelmiştir. Allahü teâlâya inanmadıkça, O'nun bildirdiği İslâm dînine uymadıkça, O'nun Peygamberinin güzel ahlâkı ile bezenilmedikçe, küfür, dalâlet, felâket akıntısını durdurmak imkânsızdır.