Dün, yıl dönümü münasebetiyle Malazgirt Savaşı'ndan bahsetmiştim. Bugün de bu savaşın kahraman komutanı, Sultan Alparslan'dan bahsetmek istiyorum... Sultan Alparslan Türk milletinin en büyük kahramanlarındandır. İyi bir tahsil gördü, sayısız zafer kazanarak mertliği ve iyi kumandanlığı ile ün saldı. Büyük bir devlet adamı olarak tarihe adı geçen Nizamülmülk'ü vezir tayin etti. Başına buyruk beylerle mücadeleye girişen Alparslan, hepsini bir bayrak altına toplamayı başardı. Böylece Selçuklu Devleti kuvvetlendi. Alparslan, dinine bağlı ihlaslı bir Müslümandı. 26 Ağustos Cuma günü askerlerini toplayan Alparslan atından inerek secdeye vardı ve; "Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor; azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir; bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!" diye dua etti. Kahramanlığı ve yiğitliği yanında çok da merhametliydi. Adaletten ayrılmazdı. Malazgirt meydanındaki mücâdeleden yenik çıkan İmparator, Sultan'ın huzuruna getirildiğinde, utancından başını kaldıramıyordu. Sultan Alparslan, onu nezâketle kabul edip oturttu, gönlünü aldı. Diojen, muhârebe öncesi muazzam ordusunun Türkleri muhakkak yeneceğine inandığını îtirâf etti. Sultan Alparslan; "Eğer zafer sizin olsaydı, bana ne yapardın?" diye sordu. Diojen öldürteceğini söyledi. Alparslan; "Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?" diye sordu. "Ya öldürtürsünüz, yâhut İslâm memleketlerinde bir esir gibi dolaştırır, süründürürsünüz. Belki de... Fakat onu düşünmek bile istemiyorum; mümkün görmüyorum, ama... Belki de, affedersiniz. Çünkü sen Müslümansın!" dedi. Alparslan yenilgiye uğramış bir insanı daha da küçük düşürmek istemedi. Hiç ümid etmediği şekilde onu affetti. Sultan Alparslan, Malazgirt zaferinden sonra 1072 senesinde çok sayıda atlı ile Maveraünnehr'e doğru sefere çıktı. Türkleri bir bayrak altında toplamak istiyordu. Ordunun başında Buhara'ya yaklaştı. Amuderya Nehri üzerinde bulunan Hana Kalesini muhasara etti. Kale komutanı, Batıni fırkasına mensup Yusuf el-Harezmi, kalenin fazla dayanamayacağını anladı ve teslim olacağını bildirdi. Hain Yusuf, Alparslan'ın huzuruna çıkarıldığı sırada Sultan'a hücum edip, hançer ile yaraladı. Yusuf'u derhal öldürdüler. Fakat Sultan Alparslan da aldığı yaralardan kurtulamadı. Dördüncü günü, 25 Ekim 1072 tarihinde; "Her ne zaman düşman üzerine azmetsem, Allahü tealaya sığınır, O'ndan yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda, askerimin çokluğundan, ordumun büyüklüğünden bana, ayağımın altındaki dağ sallanıyor gibi geldi. "Ben, dünyanın hükümdarıyım. Bana kim galip gelebilir?" diye bir düşünce kalbime geldi. İşte bunun neticesi olarak, cenab-ı Hak, aciz bir kulu ile beni cezalandırdı. Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve kusurlarımdan dolayı Allahü tealadan af diliyor, tövbe ediyorum. La ilahe illallah Muhammedün resulullah!..." diyerek şehid oldu. Tahran yakınlarındaki Rey şehrine defnedildi. Sultan Alparslan saltanatı müddetince İslam dinine hizmet etti. İslamiyeti içten yıkmaya çalışan gizli düşmanlara ve Batıni hareketlerine karşı çok hassastı. Hatta bir defasında; "Kaç defa söyledim. Biz, bu ülkeleri Allahü tealanın izniyle silah kuvveti ile aldık. Temiz Müslümanlarız, bid'at nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki, Allahü teala, halis Türkleri aziz kıldı" demişti. > Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29