Bölgenin huzuru için

A -
A +

Bir devletin, hele süper bir devletin sözünde durması ile sıradan bir insanın sözünde durması bir değildir. Zamanın süper devleti olarak Osmanlı, her gittiği bölgede sözünün eri oldu. Ne söz verdiyse yerine getirdi. Bunun için de yerli halkların kabûlü kolay oldu. Şimdi göreceğiz bakalım; ABD dediği gibi İrak'a bir zalimden kurtarıp hürriyet getirmek için mi geldi, yoksa Batılı devletlerin yaptığı gibi sömürmek için mi geldi, bunu zaman gösterecek. İkide bir, Osmanlının bölgede huzuru asırlarca sağlamasından sitayişle bahseden ABD, iyi bir taklidi olsa bile Osmanlı gibi olabilecek mi? Süper devletlerin en önemli görevi, bütün dünyada adaleti tesis edip, zulme mani olmaktır. Bu ne kadar çok sağlanabilirse o oranda süper devlet ayakta kalabilir. 'Ben güçlüyüm istediğimi yaparım' demeğe başladığı an çöküş yakın demektir. Osmanlılar, despot bir tutumla hareket etmemişler, din ve milliyet ayırımı gözetmeksizin kendilerine iyilik edenlere karşı iyilikte ve vefâda kusur göstermemişlerdir. Meselâ şu olay bu konuda bize gerekli fikri vermeye kâfidir sanırım... Bursa uzun zaman kuşatmadan sonra, "kimsenin canına dokunulmayacağına" dâir antlaşma yapılarak teslim alındı. Şehri terketmiyerek orada gönüllü olarak kalan Tekfur'un vezirinin, Rumların şehri teslim sebepleri sorulduğu zaman Orhan Gâzî'ye verdiği cevap ilginçtir: "Sizin devletiniz günden güne büyüdü, bizim devletimiz küçüldü. Babanızın idâresine geçen köylülerimiz memnun kalıp, size itâat ettiler. Bir daha bizi anmadılar. Rahat oldular ve biz de bu rahatlığa heves ettik" diyor ve sonra da şunları ekliyor: "Tekfur yaramaz insan oldu... Bu âlemin değişmesi eksik değil. Şimdi gerileme sırası bize geldi..." Müslüman olmaları sebebiyle ilk Osmanlı devlet adamları, İslâmiyetin gereğini yapmaya çalışmışlardır. Gazâlarına devam ederken, etrafta bulunan kale beyleri, tekfurlar kendisinden çekinir oldukları bir sırada, Osman Gâzî'nin, Bilecik'i henüz fethetmeden önce Tekfur'a karşı son derece iyi davranmışlardır. Bu tavrından dolayı maiyeti Osman Gâzî'ye soruyor: "Bilecik kâfirlerine çok iyi davranıyorsunuz. Bunun sebebi nedir?" O da, şöyle cevap veriyor: "Komşularımızdır. Biz bu vilâyete garîb geldik, bunlar bizi hoş tuttular. Düşmanlık yapmadılar. Bunun için bunlara iyi davranmak zorundayız." Karşılıklı o kadar itimat vardı ki, Osman Gâzî ve aşiret mensupları yaz aylarında yaylaya çıkarlarken, taşınmasında güçlük çekilen eşyalarını Bilecik Kalesi'ne yanî Tekfur'a emânet olarak bırakıyorlar, dönüşte de tekrar alıyorlardı. Buna karşılık Osman Gâzî de Tekfur'a bol hediyeler takdim ediyordu. Böylelikle iyi komşuluk münâsebetlerini sürdürüyorlardı. Osman Gâzi, despot bir tutumla hareket etmemiş, din ve milliyet ayırımı gözetmeksizin kendisine iyilik edenlere karşı iyilikte ve vefâda kusur göstermemiştir. Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhepler arasında sağlam bir âhenk kurmuştu. Halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezâda müsaade etmeyen, dünya tarihinde milletlerarası, en kudretli ve cihânşümûl bir siyâsî teşkilâttı. Osmanlı Devleti ve sultanlarının davâları da kendi tâbirleriyle "Nizâm-ı âlem" üzerinde toplanıyor, insânî esaslara bağlı bulunan "dünyayı nizama sokma" düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce, gerçekten Türk-İslâm tarihinde en yüksek derecesini bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı. İslâmın en büyük düşmanı İngilizler bile, Osmanlının ahlâkını takdir etmek zorunda kalmışlardır. İngiliz lordu Davenport diyor ki: "İslâm orduları her gittiği yere, adâlet, fazîlet ve medeniyet götürmüştür. Boynunu büken mağlup düşmanı, dâimâ af ile karşılamıştır." Ortadoğu'nun "yeni patronu" ABD, yönetimde Osmanlı'yı örnek alırsa bölge kısa zamanda huzura kavuşur; Batı'nın özellikle İngilizlerin yaptığı gibi, Osmanlı düşmanlığını devam ettirir ve İslamı yok etmeği veya değiştirmeyi hedef alırsa, ne kendisi ne de bölge halkı huzur bulur!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.