Boşluk niçin doldurulamadı?

A -
A +

Herkesin ortak kanaati şu: Osmanlı'nın Ortadoğu'dan çekilmesi ile meydana gelen boşluk doldurulamadı. Bunun için de, bu bölgelerde huzur ortamı sağlanamadı. Amerikası da Avrupası da yerli halklar da bunda hemfikir. Fakat boşluk neden doldurulamadı, bu konuda fikirler başka başka. Peki doldurulamayan boşluk neydi? Osmanlı boşluğu nasıl dolduruyordu? İşin sırrı burada düğümleniyor. Osmanlı bu bölgelere "almak" için değil, "vermek" için gitmişti. Osmanlı'dan sonra gelenler ise almak için gelmişlerdi. Gerçekten de dört asır bu bölgelere hep verdi Osmanlı. Ne verdi? Irk, din farkı gözetmeksizin herkese istediği gibi inanma ve inandığı gibi yaşama hürriyeti verdi. Bu bölgelerin emniyetini sağladı; herkes can ve mal güvenliği içinde yaşadı. O zamanlar, bu bölglerde petrol de yoktu. Yer üstü zenginliği olmadığı gibi çeşitli madenler bakımından yer altı zenginlikleri de yoktu. Dolayısıyla olaya maddi açıdan bakacak olursak bu bölgelere talip olmak "Hamallık" idi. Fakat buna rağmen Osmanlı, sahip olduğu İslam dininin emri gereği bütün insanlara hizmet etmeği kendine vazife edindiği için hamallığa talip oldu. Asırlarca bölge insanına hizmet etti; hem de karşılıksız. Osmanlı, aldığı ülkeleri Batılı devletler gibi soyup soğana çevirmedi. Bunun için de her bölgede sevildi. Yerli halktan büyük destek gördü. Osmanlı'nın küçük bir beylik iken dört kıtaya hükmeden bir imparatorluk hâline gelmesinin bunlar gibi daha birçok sebebi vardır. Her şeyden önce Osmanlılar, muazzam güç ve kudretlerinin yanında çok sâde kaldılar. Gösterişe değil mütevâzılığa önem verdiler. Bizans sarayları yanında, kaldıkları yerler sıradan bir köşk mesâbesinde idi. İçerisinde yaşanılan hayat da, güçlerine göre sâde ve çok basitti. Gösterişten, şâşaadan uzak kaldıkları gibi, yerli halka, biz güçlüyüz, istediğimizi yaparız gibi tahakkümde bulunmadılar. Elde ettikleri ülkelerde yerli halka, gerek inançları ve töreleri, gerekse daha geniş ifâdesi ile kültürleri üzerinde herhangi bir baskı uygulamadılar. Avrupa Ortaçağında görülen engizisyonlar ve benzeri uygulamalar, İslâm âleminin hiçbir devrinde görülmedi. Bunu sadece Müslüman tarihçiler değil; Gibbons gibi yabancı tarihçiler de yazmaktadır: "Osman Gâzi, dîninde o kadar saf ve temiz idi ki, sanki, büyük adaşı halîfe Osman'ın ve daha evvelki halîfelerin ikinci nüshası idi. Dînî gayreti ile heyecanlı olmak ve dînî, hayatta en birinci ve evvelki gâye yapmak manâsına alınırsa; Osman Gâzi mutaassıptı yanî dinden tâviz vermezdi. Fakat, ne kendisinin ve ne de doğrudan doğruya kendisinden sonra gelenlerin müsamahakârlığına kimse birşey diyemez. Eğer bunlar, Hıristiyanlara ezâ etmeye, sıkıntı vermeye kalkmış olsa idi, Rum ve Ermeni kiliselerini yıktırmış olsaydı, Osmanoğulları'nın bu kadar gelişmesi, yerli halkın Müslüman olması mümkün olmazdı. Atilla ve Cengiz Han, aynı ırktan olmalarına ve göz kamaştırıcı muzafferiyetlerine rağmen, akıncı olarak kalmışlardır. Başarıları devamlı olmamıştır. Kalıcı bir imparatorluk kuramamışlardır. Kendi milliyetlerini bile muhafaza edememişlerdir. Karadeniz'in güneyinden Avrupa'ya geçen Türkler Müslüman olup, dinleri için mücadele etmedikleri için eriyip yok olmuşlardır. Osman Gâzi'nin eseri, onlarınkinden daha devamlı ve neticeleri itibariyle tesîri çok daha geniş ve şumüllü idi. Çünkü O, sükûnet içerisinde iş görüyor, evvelkileri ise boru ve trampet sesleri arasında yakıp-yıkıyorlardı. Şu hâlde O'na bunların üstünde bir mevki vermemiz icâbeder. Filhakika bunlardan acaba hangisi bir millete adını verebilmiştir?!. 600 küsûr sene hüküm sürebilmiştir?"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.