Bozuk inançlar neden revaçta?

A -
A +

Dün, Cenab-ı Hak'tan vahiy yolu ile gelen bilgileri bizlere aynen ulaştıran Ehl-i sünnet büyüklerine tabi olmadıkça bozuk, sapık inançlardan kurtulmanın mümkün olmadığından bahsetmiştim. Bugün de bu sapıklıkların kaynağı üzerinde durmak istiyorum... Batı'da olsun bizde olsun, bozuk, sapık inançlar kısa zamanda çok taraftar bulabilmekteler. Herkesin kendine göre bir yol tutması hızla çoğalmaktadır. Bunun sebebi insanın doğuştan inanma ihtiyacına sahip olmasıdır. Kişi öyle veya böyle bir şeye inanmak ister. Fakat, bu inanmak istediği inancın belirli kuralları yoksa veya kurallar ciddiye alınmıyorsa taraftarları daha çok olmaktadır. Çünkü, bu durumda hem yaratılıştan gelme inanma ihtiyacını karşılamakta, hem de nefsinin hoşuna gitmektedir. Böylece her istediğini yapabilmektedir. İnsanın nefsi, kurala karşıdır, hep kendi burnunun doğrultusunda gitmek ister. Ehli sünnet yolunda bilgi ne kadar önemliyse, bozuk inançlarda aksine bilginin önemi yoktur. Bunlarda cahillik esastır; çünkü onun varlık sebebi cahilliktir. Cahillikle ancak ayakta kalabilmektedir. Doğru inançta ise bilgi esastır. Peygamberimiz: "Nerede ilim varsa, orada Müslümanlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kâfirlik vardır!" buyuruyor. İnanmak ve bilmek farklı şeylerdir. Her bilen inanmış demek değildir. Çünkü, bilip de inanmayan çok kimse vardır. Fakat, inanmak için bilmek şarttır. Onun için İslam büyükleri: "İman için ilim, amel ve ihlâs esastır." demişlerdir. İslâmiyette, inanmak, bilgi edinmek ile başlar ve fakat sevgi ile tamamlanır. Yani, inandığınızı, aynı zamanda seveceksiniz ki, tam iman etmiş olasınız. Nitekim, Peygamberimiz buyururlar ki: "Beni, kendi canınızdan daha fazla sevmedikçe tam iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmedikçe de beni sevmiş olamazsınız." İlim adamları, sevmeyi "yakınlık duygusu" olarak tarif ederler. Yani sevdiğinizi, kendinize yakın bulursunuz ve hayatınız boyunca, her yönü ile ona yakın olmak istersiniz. Zaten, Peygamberimiz: "Kişi sevdiği ile beraberdir" diye buyurmuştur. Sevginin doğurduğu itaati, hiçbir duygu meydana getiremez. Peygamberimize Kur'ân-ı kerîmde şöyle buyuruluyor: "De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin..." Görülüyor ki, İslamiyette inanmak işi, akıl kadar, gönlü de ilgilendiriyor. Hatta, denebilir ki, bu konuda gönlün rolü, akıldan çok daha fazladır. Zaten, şüphenin temelinde sevgisizlik yatar. İnanmıyorsanız, şüphe ediyorsanız, sevmiyorsunuz demektir. İnanmayanlar sevgiye açtırlar... İslam terbiyesinde, Allah ve Peygamber sevgisi esas alınmıştır. Çünkü, imanlı nesiller yetiştirmenin başka bir yolu yoktur. Onların gönüllerine, en küçük yaşlardan itibaren bu sevginin tohumlarını ekmiş, daha sonraki yıllarda da çeşitli vasıta ve fırsatlardan istifade ederek bu tohumları beslemişseniz, hiç endişe etmeyiniz yetişecek genç nesiller sizleri mahçup etmeyeceklerdir. Maalesef, bugün İslam âlemi bu sevgiden uzaklaşmaktadır. Bazı çevreler hazret-i Peygamberi sıradan bir insan, Kur'an-ı kerimi getirip işi bitmiş bir "postacı" gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Peygamber efendimizin hayatını anlatan kitaplarda bile hissettirilmeden bu sevgi yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu faaliyetler sonucu Resulullah sevgisinden uzaklaşılmakta; bunun için de İslam âlemi dağılmakta, parçalanmakta ve gücünü kaybetmektedir. Şimdi yapılacak iş, İslam düşmanlarının bu sinsi oyununu bozmak, yeniden bu sevginin kuvvetlendirilmesini sağlamak; bu yüce sevgileri söndürmek isteyenlere fırsat vermemektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.