Dün, kadın erkek "karma" namaz kılma eyleminin yanlışlığı konusunda tam bir ittfak meydana geldiğinden söz etmiştik. Bu harekete çok az da olsa, dinle alakası olmayan, alınları secde görmemiş, dinle ilgileri yakınlarının cenaze namazında cenazeyi uzaktan seyretmekten ibaret olan bazı yazarlar destek verdi. İşte bunlardan biri, anlamadığı bir konuda bakınız nasıl ahkam kesiyor: "Ben o grubun çok iyi ettiğini düşünüyorum ve yaptıklarını bir reform hareketinin başlangıcı olarak görüp destekliyorum. Kiliseye gidenler birer sıraya ya da sandalyeye oturuyorlar. Müslümanlıkta ise 'secdeye kapanmak' gerekiyor. Bu önemli problemin çözülmesi lazım." Bu, camileri kiliseye benzetme gayretleri yeni değil aslında. Fırsat buldukça temcit pilavı gibi halkın önüne konulur. Bu teklif, ilk defa Batı'nın özellikle İngilizlerin desteği ile 1928'de bazı ilahiyatçıların hazırladıkları rapor ile gündeme gelmiş, hayli tartışmalardan sonra rafa kaldırılmıştı. Bu tartışmalı raporu 20 Haziran 1928 tarihli Vakit gazetesi şöyle vermişti: "Dinimizde yeni hayata, ilerlemeye uygun olarak, yapılacak yenilikleri, İstanbul İlâhiyât Fakültesi profesörleri rapor halinde hazırlamışlardır. Köprülü Fuâd, İzmirli İsmâîl Hakkı, Şerâfeddîn Yaltkaya, Mehmed Ali Aynî ve arkadaşlarının imzalarını taşıyan bu rapora göre: Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akıntısına uymalıdır. Din, eski şekillere bağlı kalamaz. Türk demokrasisinde, din de, muhtaç olduğu değişimi göstermelidir. Câmilerimiz kâbil-i iskân hâle getirilmeli, sıralar, sandalyeler konulmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir. İbâdet lisanı Türkçe olmalı, âyetler, hutbeler Türkçe okunmalıdır. Câmilere müzik âletleri koymalıdır. Hutbeleri imamlar değil filozoflar okumalıdır. Kur'an-ı kerim felsefe ile incelenmelidir." Osmanlılarda Batı hayranı Mithat Paşa'dan beri, çağdaş ülke olma için Hristiyan olmayı teklif edenler olmuştur. 1923 yılında, Mahmut Esat Bozkurt, "İslâmlık, ilerlemeye manidir. Bu dinle yürünmez ve Batı bize ehemmiyet vermez" diyerek Anayasaya, "Devletin dini Hristiyanlıktır" yazılmasını teklif etmiş, fakat kabul görmediği için, "Devletin dini İslam" ifadesi yazılmıştı. Bugünkü teklifler bunun bir uzantısıdır. İslamı yok edemedikleri için; camilerin içine "sıralar" koyup "kilise"ye benzeterek, dinde reform yapmak suretiyle içeriden yok etmek istiyorlar. İslamiyet her çağa uygundur, reforma ihtiyacı yoktur. Reform, değişiklik gerekiyorsa bunu insanlar değil, dinin sahibi yapar. Nitekim, Cenab-ı Hak, Tevrat'tan sonra İncil'i, daha sonra da, Kur'an-ı kerimi göndererek, diğer dinleri yürürlükten kaldırdı. Hak dinin sadece "İslamiyet" olduğunu, kıyamete kadar dinini koruyacağını bildirdi. Reform yapmak isteyenlerin ortak özelliği, dinimizin temel fıkıh kitaplarını kabul etmemek, herkesin doğrudan kendi kafasına göre Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarılmasını savunmaktır. Bu temel fıkıh kitaplarını bir tarafa bırakıp herkesin kendi anlayışına göre dini değiştirmeye kalkışması, her zaman için yeni bir din yapmak demek olur. Buna da din değil dinsizlik denir. Gerçek din, Ehli sünnet âlimleri vasıtası ile Resulullah Efendimizden bize gelen emir ve yasaklardır. Bu tür zararlı akımlardan kendimizin ve çocuklarımızın zarar görmemesi için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da dinimizi, fıkıh, ilmihal kitaplarından öğrenmemiz ve öğretmemiz şarttır. Günümüzdeki karışıklığın, farklı seslerin sebebi de son yıllarda bu değerli kitaplara gereken önemin verilmemesi ve halkın doğrudan Kur'an-ı kerim meallerine yönlendirilmesidir. Dikkat edilirse her bid'at ehli, "Kur'an'dan ben böyle anladım" diyor. > Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29