Resûlullah Efendimiz oturunca, sağ tarafına Ebû Bekr-i Sıddîk, sol tarafına Ömer-ül Fârûk, karşı tarafına Osmân-ı Zinnûreyn, arka tarafına Aliyyül Mürtedâ otururdu. Ebû Bekr-i Sıddîk , Muhammed Mustafâ Efendimizin sağ tarafında oturmasının sebebi, ondan dolayıdır ki, bu ümmette Ebû Bekir'den dahâ merhametli kimse olmamıştır. Cennet rahmet sarayıdır. Cennet sağ taraftadır. Vâkı'a sûresi 27'nci âyet-i kerîmede meâlen; "Defteri sağ taraftan verilenler, ne mutlu o eshâb-ı yemine" buyuruldu. 28'inci âyet-i kerîmede meâlen; "Eshâb-ı yemine Cennet'te ne ikrâmlar olacaktır. Onlar, dikeni olmayan, meyvesi çok olan sedir ağaçlarının altında olurlar" buyuruldu. Hazreti Ebû Bekir'in sağ tarafta oturması bundan dolayıdır. Ömer-ül Fârûk'un, Resûlullah Efendimizin sol tarafında oturması ondan dolayıdır ki, İblis-i la'în her kavmin arasına sol taraftan gelir. Yani İblîs'in yolu sol taraftan idi. Hazreti Ömer şeytânın yolu üzerine oturmuş olurdu. Âlem yaratılalıdan beri şeytân, Hazreti Ömer'den korktuğu gibi kimseden korkmazdı. Hangi evde Hazreti Ömer olur ise, şeytân oraya giremezdi. Dâimâ Ömer, toplantılarda ve meclislerde; Resûlullah Efendimizin sol tarafında otururdu. Tâ ki, İblîs o yoldan kavmin arasına gelmesin diye. Osmân-ı Zinnûreyn'in Resûlullah Efendimizin önünde oturmasının pek büyük faydaları var idi. Zîrâ Resûlullah'ın meclisi, dervîşlerin ve gayrilerin ve yetîmlerin ümîdgâhları idi. Bir arzûsu, derdi olanların, çare bulacakları yer idi. Her vakitte, her saatte, gün olurdu ki, on kere, fakîrler ve dilek ve ricâ sâhibleri, ihtiyâçları için bu meclise gelirlerdi. Kendilerine gerekli olan önemli şeyleri o hazretten taleb ederlerdi. Osmân onların en zengini ve en cömerdi idi. Resûlullah Efendimiz kalb ile cümlenin en zengini idi. Lâkin beden ile dervîş idi. İstek sâhibleri gelirler, murâdlarını ve maksadlarını ve arzûlarını taleb ederlerdi. Hazreti Osmân kalkar, o meclisin hakkını ve o hazretin hakkını kendi malından edâ ederdi. Aliyyül Mürtedâ'nın, Resûlullah Efendimizin mübârek arka tarafında oturmasının sebebi şu idi. Böyle bir mecliste, onun gibi büyük ve iftihâr edilen böyle bir rehber ve Peygamber düşmansız olmazdı ve kıskananları, inatçıları olacaktı. Bu düşmanlar, hîle ve zarar etmeye gelecekleri zaman, çok defa arka taraftan gelirler. Hazreti Ali onun için muhâfız ve gözcü "bekçi" idi. Eğer bir düşman gelip, çirkin bir hareket etse idi, Allahın aslanı o kimsenin cezasını Zülfikâr adındaki kılıcı ile verirdi.