"Bu yemekler nereye gidiyor?"

A -
A +

İmam-ı Gazâli hazretleri dünyayı şöyle anlatır: "Bilmiş ol ki, mideye giden yemeklerin tadı gibi, dünya arzuları da nefse tatlı gelir. Nefis yemekler mideden bağırsaklara geçtikten sonra insan bunlardan nasıl nefret ederse, insan ölüm anında da dünyalıktan bu şekilde nefret eder. Yemekler ne kadar tatlı olursa neticede kokuları o nisbette acı olduğu gibi nefsde ne kadar fazla iştiha edilen şey varsa, ölüm anında ondan nefret, o nisbette daha çoktur. Zaten bunu dünya yaşayışında da görüyoruz. Bir adamın elindeki servet kaybolduğu zaman en çok merak ettiği, en çok sevdiğidir. Ölüm demek de dünyadaki varlıklarını kaybetmek demektir." "Herkes bilir ki, dünya hayaldir ve dünyada ne varsa hepsi yok olmaya mahkumdur. Şeytanın vesvesesine aldanmamalı, kötülerin dostluğundan şiddetle kaçınmalı, onlarla sohbet etmemelidir. Yoksa sonu dünyada pişmanlık, ahirette ise üzüntü ve hasrettir. O halde bu kötü akıbetten sakınmalıdır. Çünkü orada pişman olmak fayda vermez, mazeret ve bahane de kabul edilmez." (Ahmed Rufai) Hz. Ali, Selmân-ı Fârisî'ye yazdığı mektupta dünyayı şöyle temsil etmiştir: "Dünya yılan gibidir, cildi yumuşak fakat zehiri öldürücüdür. Hoşuna giden şeylerden vazgeç ki, sana fazla yaklaşmasın. Kat'i olarak bundan ayrılacağını bildiği için sıkıntılarını arkaya at. Dünyada olanlardan uzaklaş, dünyanın lehine olmaktan kaçın. Zîra dünyaya meyil bağlayıp onun varlığına sevinen kimseye mutlak sûrette dünyadan bir kötülük gelir." Bu dünyada bulunduğu müddetçe keder ve üzüntülerin gelip çatmasını garip görmemelidir. Çünkü dünya ancak vasfının gerektirdiğini ve tabiatının gereğini izhar edip ortaya koyar. Ölümün hak olduğunu bilen kimsenin nasıl ferahladığına, Cehennemin hak olduğunu bilen kimsenin nasıl güldüğüne, dünyanın değişmekte olduğunu gören kimsenin buna nasıl bel bağladığına, kaderin hak olduğuna inanan kimsenin nasıl üzüldüğüne şaşmak gerekir. Resûl-i Ekrem Dahhâk bin Süfyân-ı Kullâbî'ye hitaben: "Tuzlu ve baharatlı yemekleri yeyip üzerine süt içen sen değil misin?" diye sordu. Dahhâk: "Evet, öyledir, yâ Resûlâllah", deyince, Resûl-i Ekrem: "Bu yemekler nereye gidiyor, ne oluyorlar?" diye sordu. Dahkâk: "Sonu malûm yâ Resulâllah", deyince, Resûl-i Ekrem: "İşte Allahü teâlâ dünyanın sonunu âdemoğlunun yediği yemeğin sonuna benzetmiştir" buyurdu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.