Bugün İslâm âleminin içler acısı durumu ortada. İç ve dış düşmanlar, İslamiyeti tamamen ortadan kaldırmak için bütün güçleri ile saldırıya geçmiş durumdadırlar. Şunu unutmayalım ki, bu duruma hemen gelinmedi. En az üç yüz yıllık bir çalışma sonunda, İslam âlemi içeriden çökertilerek bugüne gelindi. Bu yıkımı gerçekleştirebilmek için pek çok yıkım projeleri hazırlandı. Bunlardan biri de, 20. yüzyılın başlarında ortaya atılan Rus idaresindeki Müslümanların "Ceditçilik" yani reform hareketleridir. Şimdi bu akımın kitapları, piyasaya sürülmekte; bunların bozuk fikirleri "İslam" adı atında tanıtılmaya çalışılmaktadır. Bunun için bu akım hakkında biraz bilgi sunmak istiyorum. 19. yüzyılın ortalarından itibaren, Osmanlının iyice zayıflaması ile, Batı özellikle İngilizler İslamı içeriden yıkmak için harekete geçti. İslam âleminin üç önemli ilim merkezi olan, Mısır (Ezher), İstanbul ve Buhara-Semerkant hedef seçildi. Önce, Ezher ele geçirildi. Yetiştirdikleri, (Abduh, Reşit Rıza, Efgani gibi ) masonları buraya yerleştirdiler. Sonra burada eğittikleri kimseleri (Cemaleddin Efgani gibi ) Tataristan'na (Kazan şehrine) göndererek, Müslümanları Ceditçi-Kadimci diye ayırarak birbirlerine düşürdüler. O tarihlerde ele geçiremedikleri sadece İstanbul kalmıştı. Osmanlıdan kalma Ehli sünnet kültürü bu faaliyetlerine mani oldu. Türkiye'yi İstedikleri reformist fikir ortamına ancak seksen sene sonra getirebildiler. Geçen sene Diyanetin tertiplediği Şûra karaları ile ancak noktalanabildi. Son yıllarda dillerden düşürülmeyen, "Dinlerarası Diyalog", "hoşgörü faaliyetleri" de bu çalışmanın bir uzantısıdır. Şimdi Rusya'daki Müslümanlar arasında cereyan eden Ceditçilik hareketlerine bir göz atalım: 19. yüzyılın ortalarından itibaren, 1917 yılına kadar, Tataristan'da, hızlı bir "Dinde reform" hareketi yaşandı. "Cedidçilik" hareketi denilen bu akımdan önce, asırlardır bu bölgelerdeki dini faaliyetleri, tarihi Buhara ve Semerkant medreselerinde yetişen âlimler yürütürdü. Gerek müderrislerin, gerekse halkın Ruslarla doğrudan irtibatları yoktu. Ruslar, bu içe dönük sağlam yapıyı yıkmak için, Avrupa ile, özellikle de İngilizlerle bağlantılı olarak, Müslümanları parçalayıp aralarına nifak sokmak için faaliyete geçtiler. Kazan'da okul açarak, Tatar dili ile eğitim gören sınıflar oluşturdular. Buralarda yetiştirdikleri gençleri, Avrupa ile de irtibatlandırarak (Jön Türklere yaptıkları gibi) dini inançlardan koparıp, yeni bir inanç sistemine yönelttiler. Bu hareketin öncüleri, medrese tahsilinden sonra Rus okullarında da okuyan, Rus, Avrupa pozitivist (maddeci, inançsız) ve Ezher'in (Mısır) dinde reform fikirlerinden etkilenen kimselerdi. Mesela bunlardan biri olan Cemalettin Efgani 1888'de Petersburg'ta bulunmuş, ceditçilerle görüşerek onları yönlendirmiştir. Carullah ve Rızaeddin bin Fahreddin bundan çok etkilenmiştir. O kadar çok etkilenmiş olacaklar ki, daha sonra Rızaeddin bin Fahreddin, Efgani hakkında müstakil bir yazı yazmıştır. Musa Carullah, Ziya Kemali gibi reformcular Mısır'a giderek, Cemaleddin Efgani gibi reformcuların ders halkalarına katılmışlar ve bu kimseler Ruslarla iç içe olmuşlardır. 1917'deki Komünist ihtilalinden sonra, milyonlarca Müslüman ve din adamının katledilmesine rağmen, Carullah'ın, 1930 yılına kadar, Rusya'da kalması ve Moskova'da imamlık yapması ve çeşitli dini toplantılara katılması çok dikkat çekicidir. Hal böyle iken ülkemizdeki milliyetçi kesimin Carullah'a sahip çıkmaya kalkışmasını anlamak mümkün değildir. Bu akımın organizatörlüğünü yapanlar, milliyetçiliği dinin yerine ikame etmek için de, İttihatçılarla iş birliği yaparak Kırımlı İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura gibi kimseleri kullandılar. Her iki grup bilerek veya bilmeyerek, Ehli sünneti ve bunun hamisi olan Osmanlıyı yıkmak için iş birliği yaptı. Osmanlı yıkılınca da bugünkü hazin manzara ortaya çıktı. (Yarın, Ceditçilerin fikirleri)