İnsanoğlu çok garip bir mahluk... Nerede ne yapacağını, nerede duracağını anlamak, tahmin etmek mümkün değil. Teknolojik gelişmeler, medeniyet ilerledikçe insanların rahata, huzura kavuşması gerekirken böyle olmuyor, aksine maneviyatsız teknoloji huzursuzluk kaynağı oluyor. İnsanoğlu eline geçirdiği her imkanı, karşısındakini, ezmek, onun haklarını yok etmek için kullanıyor. Bugün bütün dünyada, Müslümanlara karşı gizli bir savaş ilan edildi; her türlü zulüm reva görülüyor. Zulüm geri tepen bir silah olduğu için kendileri de huzur rahat yüzü görmüyorlar aslında. Zulümden kim fayda görmüş? Adalet olmadıkça huzur da olmaz! İnanç boşluğuna düşen, düşürülen toplumlar hiçbir şeyden tatmin olamaz hale geldi. Ahlaksızlık, sapık ilişkiler akla hayale gelmeyecek boyutlara ulaştı. İş öyle bir noktaya geldi ki, bunları yapanlar değil, bunlara karşı çıkanlar ahlaksızlıkla suçlanıyor artık. Yine dedi-kodu, iftira sıradan konuşmalar haline geldi. Kendisine bir zarar gelmemesi için herşeyi mubah olarak görme devri başlandı. Bana bir şey olmasın da gerisi ne olursa olsun, mantığı gelişti toplumda. İster istemez insanın aklına şu soru geliyor: Acaba bunlar eski kitaplarda geçen, geleceği ifade eden; fitne, kargaşa, huzursuzluk dönemlerinin "ahir zamanın" başlangıcı mıdır, yoksa kendisi midir? Hal böyle olunca, planlarımızı iyi günlerin geleceği hayaline göre değil, daha kötü günlerin geleceği veya en azından iyi günlerin gelmeyeceği hesabına göre yaparsak zayiatımız, sıkıntımız hayal kırıklığımız biraz daha az olur. Şimdi, bugünleri Resulullah Efendimiz nasıl haber verdi, neler yapmamızı tavsiye etti ona bir bakalım: Eshâb-ı kirâmdan Hazret-i Huzeyfe anlatır: Bir gün, Resûlullaha ilerde hâsıl olacak fitnelerden, sıkıntılardan sordum: "Yâ Resûlallah, biz, Müslüman olmadan önce kötü kimselerdik. Allahü teâlâ, Senin şerefli vücûdun ile, islâm nimetini, iyilikleri bizlere ihsân etti. Bu saadet günlerinden sonra, yine kötü zaman gelecek mi?" "Evet gelecek!" "Bu şerden sonra, hayırlı günler yine gelir mi?" "Evet gelir. Fakat, o zaman bulanık olur. Bu zamanda, iyilik kötülükle karışık olur. Kalpler, ilk zamanlarda olduğu kadar sâf ve tertemiz olmaz. İ'tikâtların sahîh, amellerin sâlih ve idârecilerin adâletleri, birinci asırdaki gibi olmaz. Kötülükler, bid'atler, her tarafa yayılır. İyiler arasına kötüler, sünnetler arasına bid'atler karışır. Benim sünnetime uymayan ve benim yolumu tutmayan kimseler ibâdet de yaparlar, günâh da işlerler. Hayır da yaparlar, şer de yaparlar." "Bu zamandan sonra, yine şer olur mu?" "Evet. İnsanları Cehenneme çağıranlar olacaktır. Onları dinleyenleri Cehenneme atacaklardır..." "Yâ Resûlallah! Onlar nasıl kimselerdir?" "Onlar da, bizim gibi insanlardır. Bizim gibi konuşurlar. Va'z ve nasîhat ederler. Fakat, kalplerinde hayır ve iyilik yoktur. Kendilerinden önce gelen âlimleri bilgisizlikle, cahillikle suçlarlar. Çok zeki ve âlim denilen kimselerde, zerre kadar iman bulunmaz. Dine uymak, güzel ahlâklı olmak ayıp sayılır. Gençler fâsık, günahkar olur. Emr-i maruf ve nehy-i münker kalkar. Günaha teşvik artar ve iyiliğe mani olunur." "O zamana yetişirsek, ne yapmamızı emredersin?" "İyi insanların yanında olmaya çalış! Böyle bir cemaat bulamazsan, bir kenara çekil. İnsanların aralarına hiç karışma. Ölünceye kadar, yalnız yaşa! Benden sonra öyle kimseler gelir ki, benim yolumdan ayrılırlar. Kalpleri şeytan yuvasıdır. Bunlara da itâ'at ediniz! Karşı gelmeyiniz! Fitne çıkarmayınız. Sabredip, ibâdetiniz ile meşgûl olunuz. Şehir içinde fitneden kurtulamazsanız, ormana sığınınız. Fitnecilere karışmamak için, ormana gidip, ot, yaprak yimek zorunda kalırsanız, ormanda kalınız da, fitnecilere karışmayınız!" Peygamber Efendimiz, "ahir zamanda" İslâmiyete uymanın, ateşi elde tutmak gibi zor olacağını da bildirmiştir. Çok zor da olsa başka çaremiz yok. Her türlü sıkıntıya, zorluğa rağmen imanını, yaşayışını muhafaza edenlere ne mutlu.