Eski zamanlarda, azan ve doğru yoldan ayrılan bir kavmin insanlarına, Allahü teâlâ peygamber gönderir; onlar, gelen peygambere inanmaz, eziyet ve hakarette bulunup, azgınlık ve taşkınlıkları son haddine ulaşınca, bir musibet ile onları helâk ederdi. Bu durumdaki peygamber ve kendisine iman edenler, bulundukları beldeden ayrılıp, Mekke-i mükerremeye gelirler, hac yaparlar, bir müddet veya vefatlarına kadar orada kalıp, ibadetle meşgul olurlardı. Ad kavmi o korkunç rüzgâr ile helâk edilince, Hûd aleyhisselam, iman edenlere dedi ki: "Burada yaşayanlar, Hak teâlâ hazretlerinin kahrına, gadabına uğradıkları için, artık bizim burada durmamız uygun değildir. Bu sebepten, bu yerlerden gitmemiz gerekir." İman edenlerle birlikte Mekke-i mükerremeye geldiler ve Kâbe-i muazzamanın bulunduğu yerde, ibadet ve taatla meşgul oldular. Hûd aleyhisselam, orada vefat etti. Bütün hadiselerde olduğu gibi, Ad kavminin helâk olmasında da, müminlerin ibret almaları ve sakınmaları gereken hususlar vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: Şirk ve küfürden, putlara ve başka mahlûklara ibadet etmekten çok sakınmalıdır. İster küfrü icabettirsin, ister büyük günah olsun, dinde hiçbir bid'at ortaya çıkarmamalıdır. Nitekim Ad kavmi, putlara tapmayı çıkardılar. Bu bid'atleri müşriklik, yani küfür idi. Bu hâlleri, kendilerine peygamber gönderilerek ikaz edildi. Fakat onlar, şirk ve isyanda ısrar ettiler. Bu sebepten Allahü teâlâ onların kökünü kesti. Yeryüzü onlardan temizlendi ve haberleri, kendilerinden sonrakilere ibret olarak kaldı. Doğruluğu ile tanınmış kimseleri yalanlamaktan ve yalan söylemekten çok sakınmalıdır. Bilindiği gibi, bütün peygamberler, peygamberliklerinin bildirilmesinden önce ve sonra, kavimleri arasında sadık ve emin olarak bilinen, meşhur kimselerdir. Peygamber olduğu bildirildikten sonra, bunlar; Allahü teâlâdan, kıyamet ve ahiret hâllerinden anlatmaya, insanları saadete davet etmeye başlayınca; inanmayanlar tarafından yalancılıkla, sihirbazlıkla, aklını kaybetmek gibi sıfatlarla itham edilmişlerdir. İman edenlerin dışında herkes bu hataya düşmüş, bundan dolayı yalan; bütün dinlerde haram kılınmıştır. Hak ve doğru olan zâhir olup, açıkça meydana çıktıktan sonra, bâtılda ısrar etmekten sakınmalıdır. Çoğu defa; bir kavme peygamber geldiğinde, o zatın peygamber olduğunu kabul etmeyenler; "Peygamberlik iddiasında sadık isen, bize açık deliller getir, bunu biz de anlayalım" diyerek mucize isterlerdi. Peygamber olan zat, Allahü teâlânın izni ile onlara mucize gösterince de, insafı olanlar, bu apaçık delil karşısında iman ile şereflenirlerdi...