Bütün iyiliklerin kaynağı

A -
A +

Bütün iyiliklerin kaynağı dindir. İlâhi dinler olmasaydı, memleketlerin imârı, insanların rahatı, yanî medeniyet olmaz, insanlık, canavarlık şeklini alırdı. Dinin emirlerinden uzaklaştıkça, bütün insanların, geçimsizlik, sefâlet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülmektedir. Fen âletleri, teknoloji, medenî vâsıtalar, akıllara hayret verecek şekilde ilerlediği hâlde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı göze çarpmaktadır. Dinin dışında, rahat huzur arayanın hâli, susuzluğunu deniz suyu ile gidermeye çalışanın hâline benzer. Deniz suyu içtikçe, suzuzluğu artar. Susuzluğu arttıkça, yeniden su içer. Bu durum o kimsenin çatlaması ile son bulur. Bir toplumun, maneviyatsız, huzura kavuşması mümkün değildir. Bugün Batı'nın refah seviyesi çok ilerdedir. İnsanların her türlü maddi ihtiyaçları görülmektedir. En iyi evlerde oturmakta, en iyi şekilde gıdasını almakta, maddi yönden hiçbir sıkıntı çekmemektedirler. Fakat buna rağmen, istatistikler incelendiğinde, intihar olaylarının en fazla görüldüğü yerlerin, bu refah seviyesi yüksek olan yerler olduğu açıkça görülmektedir. Afrika'da, açlıktan bir deri bir kemik kalmış, barınacak bir barakası bile olmayan, sokakta yatıp kalkan insanlarda ise intihar olayları çok daha azdır. İnsan sadece maddeden ibâret değildir. Bunun için insana huzuru, saâdeti verebilmek için maddiyatı ve maneviyatı paralel götürmek lâzımdır. Burada denge bozulursa sıkıntı başlar. Zaten bütün sıkıntıların kaynağı bu dengeyi sağlayamamaktır. Allahü teâlâ, insanların saâdetlerine sebep olan şeyleri emretti. Emrettiği şeylerin hepsi, insanın faydasına olan şeylerdir. Felâketlerine sebep olanları da yasak etti. Dinli olsun, dinsiz olsun, bir kimse bilerek veya bilmeyerek, bu emir ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve huzur içinde yaşar. Faydalı ilâcı kullanan herkesin dertten kurtulması gibidir. Dinsiz kimselerin ve milletlerin birçok işlerinde başarılı olduklarını görüyoruz. Bunun sebebi Kur'ân-ı kerîmin emirlerine uygun olarak çalıştıkları içindir. Fakat bu başarının faydası sadece dünyada oluyor. Âhirette ise bir faydası olmuyor. Meselâ, bir kimse, içki, zinâ gibi şeyleri dinimiz yasak ettiği için terk ederse, hem dünyada, hem de âhirette faydasını görür. Midesine dokunduğu için içkiyi terk eden sadece dünyada faydasını görür, âhirette faydasını görmez. Bunun, âhiretteki faydasına kavuşabilmesi için, Kur'ân-ı kerîme îmân ederek, niyet ederek yapması lâzımdır. Dinimiz, ne kadar çok olursa olsun çalışıp kazanmak, fen, tıp, matematik, geometri, mimarlık ve harp vasıtalarını öğrenmek, yapmak; kısaca insanlara rahat, huzur ve saâdet sağlayan her medenî vasıtaları yapmayı emretmektedir. Bunların hepsini, Allahü teâlânın gösterdiği şekillerde, yollarda ve şartlarda yapmak ve kullanmak ibâdet olur. Allahü teâlâ, böyle Müslümanlardan râzı olur. Bunlara âhirette sonsuz ni'metler, saâdetler ihsân eder. Dinimiz, mal, mülk gibi dünyalık edinmeyi yasaklamıyor. Dünya malına tapınmayı yani maksadın, gâyenin mal, mülk edinmek olmasını yasaklıyor. Dünya malının, âhireti kazanmada vasıta yapılmasını emrediyor. Paranın kalbe sokulmasını yasaklıyor, sadece cepte kalmasını istiyor. İslâm dîninde, ilim, fen, teknik, sanat ve ticâreti emreden, bunlar için çalışmayı teşvîk eden nice emirler, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler vardır. Çünkü medenî bir toplumun, bir milletin kurtuluşu ve saâdeti fakîrlik ile olamaz. > Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.