Maddi olsun manevi olsun, sıkıntılı zamanlarda en büyük tehlike karamsarlıktır. Çünkü karamsarlık, ümitsizlik, ağaç kurdu gibi insanı içeriden kemirir. Zamanla insanın hem dünyasını, hem de ahiretini karartır. Bu, fertler için olduğu gibi, müesseseler, devletler için de geçerlidir... KARAMSARLIK VE ÜMİTSİZLİK... Bu sebeple dinimiz, bu hastalıktan şiddetle kaçınmamızı emreder. Cemiyetlerin çöküşünün, iflasların, intiharların, cinayetlerin, cana kıymaların altında hep bu hastalık yatar. İbni Mesud hazretleri, "Ümitsizlik, ucub ve kibir insanı helâk eder" buyurdu. Karamsarlık, ümitsizlik Kur'an-ı kerimde nankörlük olarak ifade buyurulmaktadır: "Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör olur." (Hud-9) İşinde, evinde, devlet idaresinde başarılı olmuş kimselere baktığımızda, karamsarlıktan eser görülmez. En kötü işte bile, bir çıkış yolunu bulup, iyiye yorarlar. Çünkü, ümit rahmettir, kurtuluş yoludur. Nitekim Peygamber efendimiz, "Ümit, ümmetime Allah'ın bir rahmetidir. Eğer ümit olmasaydı, hiçbir anne çocuğunu emzirmez. Hiçbir ağaç diken de bunu dikmezdi" buyurmuştur. Başarılı olamamış kimselerde ise aksine, iyimserlikten eser görülmez. Bunlar, en güzel şeyi bile kötüye yorumlarlar. Felaket tellallığı yaparlar. Bu bir hastalıktır, tedavisi gerekir. İnsan bu tedaviyi kendi kendine de yapabilir. Bunun için, kişinin, bazı prensipleri kabullenip, yılmadan bunları uygulaması lazımdır. Böyle durumlarda karamsar insanlardan uzak durmak gerekir. İnsan dengesini kaybettiği için çevresinden etkilenmesi kolay olur. Engelleri, zorlukları aşmada tarihte ve günümüzde sıkıntılarını aşmasını bilmiş kimseler örnek alınmalıdır. Mesela, dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kuran Timur Han, daha ilk savaşında bozguna uğrar; şaşkın halde bir kuytuya çekilir. Bozguna uğramak onu karamsarlığa sevk eder. Tamam mı devam mı, diye düşünürken, bir karınca gözüne takılır. Karınca kendisinden büyük bir buğday tanesini yukarı, yuvasına çıkarmaya çalışmaktadır. Fakat biraz çıktıktan sonra yere düşer. Tekrar buğdayı alıp tırmanmaya başlar. Hayli yol aldıktan sonra yine düşer... Timur Han kafasındaki düşünceleri bir tarafa bırakıp netice ne olacak diye karıncayı takip etmeye başlar. Karınca tırmanır düşer, tırmanır düşer; fakat yılmaz. Azimle engeli aşmaya çalışır. Timur Han üşenmeden sayar. Karınca, tam otuz altıncı tırmanışta engeli aşmayı başarır. Bu hâl beyninde şimşeklerin çakmasına sebep olur Timur Han'ın. Nihayet elini alnına koyup, "İşin sırrını şimdi çözdüm. Bunu bana bu karınca öğretti. Başarının yegane çaresi sebat etmektir, engelleri göğüsleyip sabırla aşabilmektir" der ve ondan sonra ömrü boyunca bu esastan ayrılmaz. Dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurar... Yeter ki insan, kafasına koysun, azmetsin, sebeplere yapışsın yapamayacağı iş, aşamayacağı engel yoktur. KORKAKLAR BAŞARAMAZ! Yine tarihten ibretli bir örnek daha verelim... Endülüs Emevi Devletinin kurucusu I. Abdurrahman'ın bütün yakınları katledilmişti. Şam'dan canını zor kurtarıp kaçtıktan sonra binbir türlü sıkıntılar çekerek; denizi geçip, çölü aşarak Endülüs'e (İspanya'ya) ulaştı. Orada da peşini bırakmadılar. Her yerde aradılar. Fakat azmetti, sabretti, tek başına mücadele ederek kendine taraftar buldu, sebatı ve güzel idaresi ile 756 senesinde devletini kurdu. Bu sırada yaşı da 25 idi... Engelleri aşıp başarılı olmuş kimseler, olağanüstü insan değildirler. Fakat başarı, genelde şans temeli üzerine de kurulmamıştır. Çalışma, sabır ve cesaret üzerine kurulmuştur. Netice olarak, başarıda karamsarlığın, korkunun yeri yoktur. Eğer zorlukları, güçlükleri aşmasını bilirsek sonunda mutlaka kolaylık vardır. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen, "Güçlükle beraber elbette bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et ve hacetini yalnız Rabbinden iste!" [İnşirah 5-8] buyurulmaktadır.