Bir gün Peygamberimiz Ebû Mûsel-Eş'arî'ye buyurdu ki: - Cennet hazînelerinden, Arş'ın altındaki hazînelerden bir hazîneyi sana bildireyim mi? - Evet yâ Resûlallah irşâd buyur. - Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh, de! Ebû Mûsel-Eş'arî, Kur'ân-ı kerîm'in bütün sûrelerini ezbere bilirdi. Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinde Kur'ân-ı kerîmi toplayan heyetteydi. Safvân bin Süleyman diyor ki: Resûl-i ekrem efendimiz zamanında Hz. Ömer ile Hz. Ali'den ve Mu'âz ile Ebû Mûsel-Eş'arî'den başkaları fetvâ vermezdi. İslâm takvimini yazılarında ilk defa o kullandı. Hayâ sahibi olup çok edebliydi. Kendini, Kur'ân-ı kerîmin Meryem sûresi 84. âyetindeki; "Biz onların ecel günlerini sayıyoruz" meâlindeki hâl üzerinde bulunurdu. Her an son nefesini düşünürdü. Dünyaya hiç değer vermezdi. Her hâlinde ve davranışında Allahü teâlâdan çok korktuğunu ifâde eder, son nefesi îmânla vermekten başka bir şey düşünmezdi. Bu hâline akrabâları, "kendine biraz acısan" diye tavsiyede bulunduklarında "Atlar koştukları vakit, son noktaya gelince nasıl bütün imkânlarını kullanırsa, ben de son noktaya geldiğimde bütün imkânlarımı kullanmak mecburiyetindeyim" derdi. Çok güzel Kur'ân-ı kerîm okuması, müfessir, müctehid olması ve Peygamberimizin iltifatlarına mazhâr olması sebebiyle vaazı çok kalabalık olurdu. Buyurdu ki: "Kur'ân-ı kerîme ta'zimle çok hürmet ediniz. Zîrâ bu Kur'ân-ı kerîm sizin için ecirdir. Kur'ân-ı kerîme uyun. O'nu kendinize uydurmayınız. Kim Kur'ân-ı kerîme uyarsa, Kur'ân-ı kerîm onu Cennet bahçelerine götürecektir. Kim Kur'ân-ı kerîmi kendine uydurursa, hesâbına geldiği gibi mana verirse, Cehennemin alt katlarına baş aşağı düşeceklerdir. Âdemoğlu, iki vâdi dolu altını olsa yine de tamam, yeter demez. Üçüncü bir vâdiyi doldurmaya çalışır. Âdemoğlunun karnını birazcık topraktan başka bir şey doldurmaz. İnsan, dünyalık için acele ederse âhiretten uzaklaşır. İnsanların çoğu para kazanmak hırsıyla helâk oldular. Kıyâmet günü güneş, insanların tepesinde olacak ve iyi ameller de gölge edecek."