Nefse uymak insana tatlı gelir. İslâmiyete uymak ise, bu arzûları frenlediği, tahdîd ettiği için, insana acı, zor gelmektedir. Bunun için insan, İslâmiyete uymak istemez. Nefse uymak ister. Saâdete kavuşmak istemez. Felâkete sürüklenmek ister. Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, insanlarda, saadeti felâketten, doğruyu eğriden ve faydalıyı zararlıdan ayırabilen bir kuvvet de yarattı. Bu çok kıymetli kuvvet "Akıl" dır. Şaşmıyan, yanılmıyan akla "Akl-ı selîm" denir. Akl-ı selîm sâhibi olan kimse nefsine uymaz. İslâm dînine uyar. Aklı dinlemiyen kimse ise, nefsine uyar. İslâm dînine uymak istemez. İslâm dînine uyana, "Müslümân" denir. Müslümân olmak için önce "İman" etmek lâzımdır. Allahü teâlâ, bütün insanlara, iman etmelerini emretti. İnsanlar arasından dilediklerine merhamet edip, bunların akla uyarak iman etmelerini nasîb eyledi. Bu kullarının kalblerini iman ile doldurdu. (Yûnus) sûresinin yirmibeşinci âyetinde meâlen, "Allahü teâlâ kullarını, selâmet, saadet yeri olan Cennetine davet ediyor. Dilediğini bu yola kavuşturur" buyuruldu. Akl-ı selîm sâhibi olan, bu mesûd insanlar Peygamberler, Evliyâlar, mezheb imâmları ve bütün müctehidlerdir. Akıllarına uymayıp, nefslerine uyarak, Allahü teâlânın davetini kabûl etmiyenlerden, dilediklerini kendi taşkın, azgın hâllerinde bırakmakta, dilediklerini de, yine ihsân ederek, dilediği zamanda hidâyete kavuşdurmakta, kalblerini iman ile doldurmaktadır. Kendi hâllerinde bıraktıklarından, gafletten uyanarak doğru yolu arayanları da, merhamet ederek hidâyete kavuşturacağını vaad etmektedir. (Ankebût) sûresinin son âyetinde meâlen, "Nefslerine uyanlardan, doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz" buyuruldu. Doğru yolu aramayıp, nefislerine uyarak iman etmiyenleri, azıp can yakanları, Cehennemde sonsuz olarak yakacağını haber veriyor. İslâmiyeti işitmiyen çok kimse vardır ki, akl-ı selîmleri olduğu için, bozulmuş, uydurulmuş dinlerin adamlarına aldanmamışlar, astronomide ve fen bilgilerinde ve bilhâssa tıb ilminde gördükleri nizâmlı hâdiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek, yaratılışın sırlarını, bu hesâblı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar yine akl-ı selîmleri sâyesinde, İslâmiyetin bildirdiği güzel ahlâkın birçoğunu bulup, müslümân gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır.