İnsanoğlu gün geçtikçe merhametten uzaklaşıyor. Kılı bile kıpırdamadan binlerce insanı bir anda yok edebiliyor. En vahşi hayvan bile yapmaz bunu. Karnı doyunca can yakmayı bırakır. Merhametin dinimizin ayrı bir yeri vardır. Bir defasında Peygamber efendimiz Eshâbına, "Cennete ancak merhametliler girer" buyurunca, Eshâbı dedi ki: "Yâ Resûlallah! Biz hepimiz merhametliyiz." Resulullah efendimiz onlara şöyle cevap verdi: "Fakat merhametiniz sırf kendi şahsınıza münhasır olmayacak. Bilâkis bütün insanlara karşı olacak. Gerçek manada insanlara merhamet eden yalnız Allahü teâlâdır." Sonra da Eshâbına şu kıssayı anlattı: Eskiden adamın birisi yolda giderken iyice susamıştı. Derken bir kuyuya tesadüf etti. Hemen indi. Kuyudan su içerek susuzluğunu giderdi. İnerken olduğu gibi çıkarken de büyük sıkıntı çekti. Fakat, suyu içip kuyudan çıkınca kuyunun başında bir köpekle karşılaştı. Köpek dilini çıkarmış vaziyette durmadan soluyor, susuzluktan toprağı eşeleyip yalıyordu. Adam köpeğin bu hâlini görünce kendi kendine, "Bu köpek aynen benim gibi çok susamış. Bunun susuzluğunu gidermem lâzım" dedi. Tekrar sıkıntı çekerek kuyuya indi. Su koyacak kabı da olmadığından papuçuna su doldurdu. Dişleri ile papucunu tutarak binbir güçlükle kuyudan çıktı. Papucundaki suyu köpeğe içirerek susuzluğunu giderdi. Bu adamın susuz hayvana olan merhametinden dolayı Allahü teâlâ onun günâhlarını affeyledi. Bunu dinleyen Eshâbtan birisi sordu: "Yâ Resûlallah, hayvanlara ettiğimiz iyilikler karşılığında da bize sevap var mı?" "Evet. Can taşıyan her mahlûka yaptığınız iyilik karşılığında sevap vardır" buyurdu. Bir müslümanın başına bir musibet geldiği vakit günahkâr bile olsa onun lânetlemesi hiç uygun değildir. Bilâkis ona: "Allahım ona merhamet et, ona acı, günahlarından kurtar, Allahım günâhlarını affet" demelidir. Peygamber efendimiz, "Müslümanlar kendi aralarında birbirlerine daima nasihat etmeli, hakkı ve doğruyu tavsiye etmelidir. Her zaman birbirlerine merhametli olmalıdır" buyurdu. Merhamette, tıpkı bedenin uzuvları gibi olmalıdır. Nasıl ki, bedenin herhangi bir uzvu rahatsızlandığında bütün uzuvlar perişan oluyor, hasta olan uzuv iyileşince rahatlıyorsa müslümanlar da, biri rahatsız olduğunda, diğerleri bu rahatsızlıktan kurtuluncaya kadar rahatsızlık duymalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Ümmetimin sâlihleri çok namaz kılmakla ve çok oruç tutmakla Cennete girmezler. Bilâkis, kalblerinin temizliği, rûhlarının cömertliği ve bütün müslümanlara olan merhametlerinden dolayı, Allahü teâlânın merhametine mazhar olurlar ve bu sebepten Cennete girerler." Ammar bin Yâser hazretleri buyurdu ki: "Kim ki, üç şeyi kendinde toplarsa kâmil îmâna sahip olmuş olur: 1- Darlık zamanında yedirip içirmek. 2- Herkese insaflı olmak. 3- Kimseye zarar vermemek." İslamiyet kısa ve öz olarak hadis-i şerifte şöyle tarif edilmiştir: "El İslamü tazim li emrillah eş-şefekatü alâ halkıllah", yani İslamiyet, Allahü teâlânın emirlerine saygı göstermek ve onun bütün yarattıklarına şefkat göstermektir. Dinin emirlerini tam yapamasa bile, inkâr etmemek, saygıda kusur işlememektir. Bir insana yapılacak en büyük merhamet, en büyük iyilik Müslüman değilse iman etmesine vesile olmak; fasık, kötü biri ise, bunlardan kurtarıp salih, iyi insan olmasını sağlamaktır. Çünkü bu şekilde o kimse Cehennem ateşinden kurtarılıyor. Bir insana bundan daha büyük merhamet, iyilik düşünülebilir mi?