Resulullah efendimiz, Medine'ye hicret ettiklerinde Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyüb el-Ensarî hazretlerinin evinin alt katında kalmayı uygun görmüşlerdi. Hz. Eyüp anlatır: Bir gün; "Anam-babam size feda olsun ya Resulallah! Benim yukarıda oturmama, sizin de alt katta bulunmanıza gönlüm razı olmuyor. Bu bana çok ağır geliyor. Ne olur zat-ı alinizin yukarıda, bizim de alt katta oturmamıza müsaade buyurunuz" dedim. Bunun üzerine; "Ey Ebu Eyyüb! Evin alt katında bulunmamız bize daha münasip ve elverişlidir" buyurdular. Gelen ziyaretçilerle daha rahat görüşme düşüncesiyle, alt katta kalmayı uygun görmüşlerdi. Biz de evin üst katında bulunduk. Bir gün su testimiz kırıldı. Dökülen suların Resulullahın üzerine damlayıp rahatsız olmasından korkarak, hanımımla, örtüneceğimiz tek kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık ki, bir damla bile alt kata damlamasın... Daha sonraları Resûlullah efendimiz bizim hâlimizi görüp, üzüntüden kurtulmamız için, üst katta kalmayı kabûl buyurdu. Resulullah efendimize daima akşam yemeği yapıp, gönderirdik. Yine bir gece, yapıp gönderdiğimiz soğanlı veya sarmısaklı yemeği Resulullah geri çevirmişti. Onda elinin izini göremeyince, feryad ederek yanına gidip üzüntümü arz ettim: - Bu sebzede bir koku hissettim. Ondan yemedim. Ben, melekle konuşan bir kişiyim, buyurdu. - O yemek haram mıdır? diye sordum. - Hayır! Fakat ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım, buyurunca; - Sizin hoşlanmadığınız şeyden ben de hoşlanmam! dedim. - Siz onu yiyiniz, buyurdular. Ebû Eyyûb hazretleri, zafer kazanılan bir deniz savaşından sonra, esirler arasında bir kadının ağladığını gördü. Kadının dilini bilen birini buldurttu. Onunla konuşturdu. Çocuğundan ayrı kaldığı için ağladığı anlaşıldı. Hz. Ebû Eyyûb, derhal vazîfeliyi bularak dedi ki: - Çocuğu bulun ve anasının yanına getirin. Yeter ki, anacığına kavuşsun. Sonra şöyle buyurdu: Sevgili Peygamberimizden işittim ki: "Her kimse bir çocuğu, anasından ayırırsa; Cenâb-ı Hak da onu, âhıret gününde bütün sevdiklerinden ayırır."