Geçen hafta bir öğretim yılını daha geride bıraktık. Çocuklarımızın bir kısmı sınıf atladı, bir kısmı bir üst okula gitmeye hak kazandı. Bir kısmı da üniversitelerini, yüksek okullarını bitirerek hayata atılma hazırlığı içine girdiler. Bütün bu devreler, dönemler çocuklarımız için mutlaka geçilmesi, öğrenilmesi zaruri bilgilerle donatılması gereken önemli bir süreçtir. Bu süreçte çocuklarımızın donanımlı olması gereken bir alan daha vardır ki, o da her Müslüman için öğrenmesi zaruri olan dini bilgilerdir. Eğer bu ihmal edilirse, çocuklarımız topal ördeğe döner. Belki iyi okulları, iyi üniversiteleri bitirebilirler fakat, bu onları hiçbir zaman mutlu kılamaz. Eksik kalan bu manevi boşluğu hayat boyu her zaman hissederler. Kendilerini ruhen ve bedenen rahat ve huzurlu hissedemezler. Her zaman huzursuz olurlar. Çoğu bu huzursuzluğun kaynağını bilemediği için de ömürleri huzur arayışı içinde geçer. ÜMMETİN EN HAYIRLISI! Tabii ki bu sözlerimiz, dine inanan, dinin huzur kaynağı olduğunu kabul edenler içindir. İnanmayanlara bir sözümüz yoktur. Onların da inananlara bir sözü olmaması lazımdır. Fakat maalesef bu böyle olmuyor. Daha şimdiden, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın camilerde verdiği Kur'an-ı kerim kurslarını baltalamaya başladılar. Bazı basın organları bu kadarcık bile dini eğitime tahammül gösteremiyorlar. Halbuki, her sene yapılan bu kurslar zaten mecburi bir uygulama değil; çocuğunu ister gönderirsin, ister göndermezsin bu tepki neye. Maksat belli; çocuğuna bunları öğretmek isteyenlere de mani olmak. İnançsızların, inançsızlıklarındaki bu kararlılık bizlere ibret olmalı; gaflette olanlarımızı uyandırmalı. Müslümanlar, çocuklarına dinlerini öğretmeleri için ellerinden geleni yapmalı, gerekirse özel ders aldırarak yüce dinimiz öğretilmelidir. Yaz tatilinde çocuklarımıza hem tatil yaptırmalı hem de onlara zaruri din bilgileri öğretilmelidir. Her Müslüman, inancını kendisinden sonra gelen nesillere aktarmak zorundadır. Bu zaruri bir görevdir. Bu görev yapılmazsa, bir müddet sonra din yok olur. Vebal olarak bu bizlere yeter. Bir Müslümanın, bir Müslüman çocuğunun, tecvide uygun olarak kitabımız Kur'an-ı kerimi okuyamaması, namaz surelerini ve dualarını ezberlememesi, imanın, İslamın şartları, namaz, abdest gibi zaruri ilmihal bilgilerini bilmemesi kadar yanlış, affedilemez ihmal olamaz. Bu, yapılamayacak, altından kalkılamayacak bir yük de değil. Fakat bir iş, ne kadar kolay olursa olsun, onu yapmakta kararlılık gösterilmezse, ciddi bir şekilde üzerine eğilinmezse netice almak mümkün olmaz. Peygamber efendimiz, "Ümmetimin en hayırlısı, Kur'ân-ı kerîmi öğrenen ve öğretendir" buyuruyor. Ülkemizde, bütün cami görevlileri yaz tatilinde çocuklarımıza yüce kitabımız Kur'an-ı kerimi öğretebilmek için seferber olmuş haldeler. Bütün bu imkanlara rağmen, bir Müslümanın kendisi veya çocukları Kur'an-ı kerimi bilmiyorsa bu, affedilecek, hoş görülecek bir davranış olamaz. YAPILACAK EN BÜYÜK KÖTÜLÜK! Bunun için anne-baba, çocuklarını camiye göndermeli, göndermekle kalmamalı, bunun takibini de yapmalıdır. Hatta imkanı olanlar ücretini verip, özel ders aldırmalı. Camide bir hocanın, 25-30 çocukla uğraşması, bir-iki çocuk ile ilgilenmesi bir değildir. İmkanı olan da olmayan da, Anadolu Liselerine, Fen Liselerine, üniversiteye hazırlık için milyarlarca parayı çekinmeden verirken, çocuğunun dini için 200-300 YTL gibi cüz'i bir parayı çok görmesini anlamak mümkün değil. Çocuğun ahiretine yatırım yapmayıp, sadece dünyası için yatırım yapmak ona yapılacak en büyük kötülüktür. Bu ilgisizlik, şuursuzluk devam ettiği takdirde, özellikle yurt dışında olan Müslümanların, iki-üç nesil sonra, çocuklarının adlarının, Hıristo, Yorgo, Hans, Corc, Jozef...olması kaçınılmaz olacaktır. Türkiye'de de, belki isimleri âdet olarak Ahmet, Mehmet, Ali olarak kalacak ancak inançları, yaşayışları bunlardan farklı olmayacaktır.