Hazreti Ali, gâyet fakîr bir hâle geldi. Zîrâ mübârek eline bin altın geçse, bir tanesi ertesi güne kalsın demezdi. O gün hepsini fakîrlere dağıtırdı. Resûlullah Efendimiz, Hazreti Alî'ye "Sultân-ı Eshiyâ" (Cömertlerin Sultânı) buyururlar idi. Bir gün Hazreti Ali, Fâtıma-tüz-zehrâ'ya buyurdular ki: Ey kadınların efendisi! Ey Resûlullah'ın kızı! Hiç yiyecek bir şey var mıdır? Zîrâ çok acıktım. Hazreti Fâtıma dedi ki: Yâ Ebel-Hasen! O Allahü teâlâ hakkı için ki, ondan gayri Allah yoktur. Şu ânda hiçbir şey yoktur. Lâkin mendil ucunda bağlı, altı akçe vardır. O akçeleri alıp, pazara varın. Hem kendiniz için bir nesnecik alın. Hem Hasen ve Hüseyin meyve istediler. Onlar için de bir miktar meyve alın... Hazreti Ali o altı akçeyi alıp, pazara gitti. Yolda giderken, bir kimse gördü. Bir Müslümanın eteğine yapışıp, durmayıp, çekip, gider. Der ki: "Artık seni bırakmam, katlanmaya dermânım kalmamıştır. Yâ hakkımı ver. Yâ gel senin ile mahkemeye gidelim!" O dertli adam ise, durmadan yalvarır ki, "Birkaç gün dahâ lütuf edip, bana mühlet ver!" O kimse de der ki: "Sabra mecâlim yoktur. Zîrâ benim de çok sıkıntım, darlığım vardır!" Hazreti Ali bunların çekişmelerini görünce, yanlarına varıp, sual buyurdular ki, "da'vânız kaç akçedir?" Dediler ki; altı akçedir. Hazreti Ali kendi kendine dedi ki; "bu Müslümanı bu elemden kurtarayım. Nihâyet, Hazreti Fâtıma'ya bir yol ile cevap veririm..." O altı akçeyi verip, o Müslümanı sıkıntıdan kurtardı. Ondan sonra Hazreti Ali bir zaman ne cevap vereyim diye tefekküre vardı. Bir miktar zaman üzüldüler. Sonra yine düşündü ki; Hazreti Fâtıma seyyidetün-nisâdır. Resûlullah'ın kızıdır. Ne diyecek, dedi. Eli boş saadethânelerine gelip, kapıyı çaldı. Hazreti Hasen ve Hazreti Hüseyin koşarak gelip, zannettiler ki babaları yemiş getirdi. Gördüler ki, boş geldi; bir nesne getirmedi. Ağlamaya başladılar. Sonra Hazreti Fâtıma'ya buyurdular ki: Yâ Hayrünnisâ! O altı akçe ile bir Müslümanı hapisten kurtardım. Hazreti Fâtıma dedi ki; güzel yaptın, yâ İmâm. Elhamdülillah ki, bir Müslümanı bunun gibi elemden kurtardın. Böyle buyurmakla berâber, mübârek hâtırları bir miktar mahzûn olur gibi oldu. Bizim ihtiyâcımız çok idi. Niçin böyle yaptın diyecek iken, öyle demeyip, hemen Allahü teâlâ bize kâfîdir, dedi...