Allahü teâlâ buyurdu: "Ey Davud! Arzularını sevgim üzerine tercih eden âlime vereceğim cezanın en küçüğü, bana yalvarmasının tadını ona haram etmektir. Ey Davud! Dünya sevgisi kendisini kaplayan âlimi benden sorma, bu gibiler, bana muhabbetten insanlara mani olurlar; kullarımın bana gelen yollarını keserler. Ey Davud! Bir kaçağı bana iade eden zatı, basiretli ve anlayışlı yazarım. Kimi anlayışlı yazarsam, ona asla azab etmem." Davud aleyhisselam; "Ya Rabbi! Seni sevenleri bana göster" dedi. Allahu teala; "Lübnan dağına çık, orada genç, orta yaşlı ve ihtiyar olarak on dört kişi vardır. Yanlarına gittiğin vakit selamımı söyle ve de ki: "Rabbiniz size selam eder ve buyurur ki: "Bir isteğiniz var mı? Zira siz benim dostlarım, sevgililerim ve velilerimsiniz. Sizin sevinmenizle ben ferahlanır ve sizin ferahlanmanıza yardım ederim" buyurdu. Davud aleyhisselam, Lübnan dağına çıkarak, onları bir pınar başında buldu. Orada, Allahü tealanın kudreti üzerinde düşünüyorlardı. Davud aleyhisselamı görünce, uzaklaşmak istediler, fakat Davud aleyhisselam; "Durun! Ben Allah'ın elçisiyim, size Rabbinizin haberini getirdim" deyince, hemen Davud aleyhisselama yöneldiler ve önlerine bakarak kulaklarını ona verdiler. Davud aleyhisselam; "Ben, Allahü tealanın size bir elçisiyim. Allahü tealanın size selamı var. Allahü teala; "Niçin benden bir şey istemiyorsunuz? Niçin bana seslenmiyorsunuz ki, ben sesinizi ve sözünüzü duymuş olayım. Siz benim sevgililerim ve velilerimsiniz. Sizin sevinmenizle ben de sevinirim ve sizin sevginize süratle gelirim. Her an şefkatli bir anne gibi, size bakarım" buyurdu" dedi. Davud aleyhisselam; "Ya Rabbi! Bunlar bu mertebeye nasıl kavuştular?" diye sordu. Allahü teala; "Hüsn-i zan, dünyalıktan çekinmek ve benim için halveti tercih edip yalnızlıkta bana münacat etmeleri sayesinde. Zira bu mevkiye ancak dünyayı (haram ve günahlarını) terk edip, kalbini yalnız bana bağlayıp, bütün varlıklar üzerine beni tercih edenler ulaşır. İşte bu durumda, ben onlara her saat, çeşitli ihsan ve ikramlarda bulunurum. Hastalanırsa, şefkatli bir anne gibi ona bakarım. Susadığı vakit sular ve zikrimin zevkini tattırırım. Ona bu ikramda bulunduğum vakit, dünya ve dünya ehline gözünü kör ederim de, dünyalığı ona sevdirmem. Benden başka hiçbir şey ile meşgul olmaz. Bir an önce bana ulaşmak ister. Ben ise, ona hemen öldürmeyi istemem. Onunla, gök ehline ve meleklerime iftihar ederim."