Nasîhatlerin kıymetlisi, özü, Allah adamları ile buluşmak, onlarla birlikte bulunmaktır. Allah adamı olmak ve İslâmiyete yapışmak da, Müslümanların çeşitli fırkaları arasında, kurtuluş fırkası olduğu müjdelenmiş olan, Ehl-i sünnet vel-cemaatin doğru yoluna sarılmağa bağlıdır. Bu büyüklerin yolunda gitmedikçe kurtuluş olamaz. Bunların anladıklarına tâbi olmadıkça, saadete kavuşulamaz. Bu büyüklerin doğru yolundan hardal tânesi kadar, pekaz ayrılmış olan bir kimse ile arkadaşlık etmeği, öldürücü zehir bilmelidir. Onunla konuşmağı, yılan sokması gibi korkunç görmelidir. Allah'tan korkmayan din adamları, hangi fırkadan olursa olsun, zındıktırlar. Bunlarla konuşmaktan, arkadaşlık etmekten, kitaplarını okumaktan sakınmalıdır. Dinde hâsıl olan bütün fitneler ve azılı din düşmanlığı, hep böyle zındıkların bıraktıkları kötülüktür. Bunlar, dünyalık ele geçirmek için, dînin yıkılmasına yardım ettiler. Bekara sûresinin onaltıncı âyet-i kerîmesinde meâlen, "Hidâyeti vererek, dalâleti satın aldılar. Bu alış verişlerinde birşey kazanamadılar. Doğru yolu bulamadılar" buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, bunları bildirmektedir. İblîsin rahat, sevinçli oturduğunu, kimseyi aldatmakla uğraşmadığını gören bir zât, (Niçin insanları aldatmıyorsun, boş oturuyorsun?) deyince, (Bu zamanın kötü din adamları, benim işimi çok güzel yapıyorlar, insanları aldatmak için bana iş bırakmıyorlar) demiştir. Kötü kimselerle arkadaşlıktan, bunların kitaplarını okumaktan kaçınmasını tekrâr tekrâr bildirmekten usanmamalıyız. Çünkü, işin temeli bu ikisidir. (Zamanımızda, İngiliz câsûsları, mezhebsizler, zındıklar, din adamı şekline girdiler. Hak sözü bilen ve söyleyen din adamı bulunmaz oldu. Saadete kavuşmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumaktan başka çâre kalmadı. Hakîkat Kitabevi'nin bütün kitapları, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından toplanmıştır. Bunları bütün Müslümanlara tavsiye ederiz. Ehl-i sünnet kitapları demek, dört mezhebden birinin kitapları demektir.) Ehli sünnet büyükleri sünnet-i seniyyeye yapışmışlar ve bid'atlerden sakınmışlardır. Bunun için, sünnete yapışmak nasîb olup da, ellerine birşeyler geçmezse üzülmezler, sevinirler. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri buyuruyor ki, (Bazı halleri bize verseler, fakat, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadını içimize yerleşdirmeseler, kendimi mahvolmuş bilirim. Eğer, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadını verseler, ahvâl ve mevâcîd hiç vermeseler, hiç üzülmem).