Depresyonun ilacı: Sabır ve tevekkül

A -
A +

Dün, teknolojik gelişmelerin günlük hayatta büyük kolaylık sağladığından fakat beraberinde bazı olumsuzlukları da getirdiğinden bahsetmiştik. Bu gelişmelerde din ihmal edildiğinden, hatta dine meydan okunduğundan insanların ruh dengesi bozuldu. On kişiden birinin kişiliği bozuk bir toplum haline geldik. Teknolojinin zararı faydasından çok oldu. Çünkü insanın maddeye ihtiyacı oranında manaya da ihtiyacı vardır. Manevi boşluk, olaylar karşısında gösterilmesi gereken, tevekkül ve sabrı zayıflattı. Bu da insanlarda, antisosyallik, depresyon gibi kişilik bozukluklarına sebep oldu. Bugün kişilik bozuklukları dünyayı tehdit eder boyutlara ulaştı. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre gelecek yıllarda depresyon dünyanın en önemli sağlık problemi olacak. Modernleşmenin getirdiği yalnızlaşma, sosyal dayanışma sistemlerinin çözülmesi depresyonu bir salgın hastalık boyutuna taşıyacak. Kişilik bozukluklarının boyutunu ve tehlikesini konunun uzmanı Doç. Dr. Kemal Sayar bakınız nasıl dile getiriyor: "ABD'de yapılan araştırmalar kişilik bozukluğunun iki katına çıktığını gösteriyor. Bunda genç nesillere değer aktarılamamasının ve televizyon kültürünün üzerinde duruluyor. Antisosyalitede ülkemizde de büyük bir patlama var. Medya aracılığıyla merhametin olmadığı bir dünya sunuluyor. Televole programları toplumun altını oyuyor. Türk televizyonları Türk toplumunun ruh sağlığını tehdit eden en büyük unsurdur. Bu programlar, insanları değersizleştiriyor, metalaştırıyor. Bunun sonucunda da toplumda birbirine saygı duymayan, nesne muamelesi yapan bir gençlik türüyor..." Toplumları bu tehlikelerden kurtarmak için ilim adamları çalışmalar yapıyorlar. Fakat gündemleri yine maddi; maneviyat yok. İnsanı sadece maddi bir varlık gördükçe, dünyanın yaratılış gayesini bilmedikçe, bunu kabullenmedikçe insanoğlunun, sıkıntıdan depresyondan kurtulması mümkün değildir. Dünya mihnet ve sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sıkıntının ise, sabretmekten başka çâresi, kabullenmekten, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Başa gelen her sıkıntının; hastalık, ölüm, malının elden çıkması ve göz, kulak gibi uzuvların görmemesi ve işitmemesi gibi insanın isteği ile ilgisi olmayan musîbetlere sabretmekten fazîletli sabır yoktur. Belâlara sabır, sıddıkların derecesidir. Bunun için Peygamber aleyhisselâm "Yâ Rabbî! Bana o kadar yakîn ver ki, musîbetler bana kolay ve hafif gelsin" diye dua ederdi.. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben kullarımdan herhangi birine, bedeninde, malında veya evlâdında bir musîbet verdiğim vakit onu güzel bir sabırla karşılarsa, Kıyâmet günü onun için mîzân ve hesap kurmaktan hayâ ederim." "Herhangi bir mü'mine bir felâket geldiği vakit, Allahü teâlânın buyurduğu gibi "Allahtan geldik, Allaha gideceğiz" dedikten sonra, Allahım, bu felâketten dolayı beni mükâfatlandır ve bundan hayırlısını bana ver, derse, mutlak sûrette Allahü teâlâ dileğini yerine getirir." Bir kimse Resûlullah efendimizin huzûruna gelip, "Ey Allahın Resûlü, malım gitti, param gitti, vücûdum hasta oldu, bunun mükafatı nedir?" diye sorunca, Peygamber efendimiz buna şöyle cevap verdi: "Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayan kimsede hayır yoktur. Zîrâ Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu belâya mübtelâ kılar. Ona belâ verdiğinde, ona sabır ihsân eder." ------ Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.