İslâm alimleri zamanlarındaki bütün fen bilgilerini okuyup öğrendikten sonra, İslâmiyetin gösterdiği yolda, kalblerini açarak, nefslerini temizleyerek, aklın erişemediği bilgilerde nakle uyarak doğruyu bulmuşlar, hakikate varmışlardır. Dini bilgilere felsefeyi sokmamışlardır. Bunun için İslam âlimlerine felsefeci denilemez. Çünkü, felsefeciler, kendi başına hakikatı bulması mümkün olmayan, kendi kısa aklının esîri, mahkûmu zavallı kimselerdir... Hiç böyle bir kişiyi İslâm âlimiyle kıyaslamak mümkün mü? Felsefeciler aklın dar kalıbında sıkışıp kalmış kimselerdir. Zaten, bunun için gerçeğe ulaşamamışlardır. Çünkü aklın ve rûhun mahiyetini bilmezler. Bunlar bilinmezse neticeye varılamaz. Netice zarar ve hüsran olur. İbni Sina, Farabi gibi felsefeciler dine felsefeyi soktukları için kendilerine ve arkalarından gidenlere büyük zarar vermişlerdir. Mesela, Farabi nübüvveti rüya olarak gördüğü için Filozofu peygamberlerden üstün tutmaktadır. İbni Sina ise peygamberlerde üç özellik bulunduğunu bunlara sahip olan herkesin peygamber olabileceğini söylemektedir. 1- Peygamber ilahi veya başkasından öğrenim görmeden ilme nail olur. 2- Bilgisini nefsinde hayal eder, nurani şekiller görür, tıpkı rüya gibi, kendinde sesler duyar. 3- Kendisinde faal bir kuvvet vardır. Onunla garip şeyler. (Mucizeler) gösterir. Bunlar sihirbazların gösterilerinden farklı değildir. (Kitabün nübüvvet, 4, 22, 168, 210) İbni Sina ve bununla beraber olan diğer felsefeciler, Hz. Peygamberin bildirdikleri kendi düşüncelerine ters olunca, Hazret-i Peygamberin hayal ile söylediğini iddia ederek, gördükleri bu halleri halka vahiy olarak bildirdiklerini, peygamberi haşa insanları aldatan bir münafık olarak takdim ederek ağır küfür ve cehaletin içine düşmüşlerdir (Mearücül vusul 181) Şu tespitler de felsefecilerin dinden ne kadar uzak olduğunu göstermesi bakımından ibretlidir: "Müslümanlar arasında musiki yoktu. Hicri 2. asrın sonlarına kadar, tasavvufçular arasında def, ney, dümbelek, raks gibi şeyler bulunmuyordu. Dört mezheb imamına göre eğlence, müzik aletleri külliyen haramdır. Böyle olduğu halde, bu bidata, bu harama teşvikte bulunanlar olmuştur ki, bunlar: İbnür Ravendi, Farabi, İbni Sina gibi zındıklardır" (Mecmuül fetava, XI.570) "İbni Sina, Putperest Aristo'nun vezirlik yaptığı Makedonyalı İskender'i Kur'an-ı kerimde geçen Zülkarneyn olarak takdim etmiştir." (Mecmuül fetava, XI.171,172) "İbni Sina, harika bir zekaya sahipti. Kısa aklı peşinde gidip Hz. Peygambere muhalefet etmiş bir filazoftur." (Tarihül islam, XXIX 232) İbni Teymiyye'nin talebesi olup onun gibi bozuk fikirlere sahip El Cevziyye de bu felsefecilere şiddetli tepki göstermiştir. Hulagu'nun veziri Nasureddin Tusi'den bahsederken şöyle söylüyor: "Tusi, mülhidler (Dinsizler) için medreseler yaptırdı ve mülhidlerin imamı İbni Sina'nın İşarat kitabını Kur'an'ın yerine koymak istedi, ama buna muktedir olamadı." (İğasetül lehfan, 370) Aklımız yalnız başına ahıret bilgilerini anlayamadığı için Allahü teâlâ peygamberleri gönderdi. Akıl ile herşey halledilmiş olsaydı, peygamberlerin gönderilmesi lüzumsuz olurdu. Peygamberler, dünyâda ve âhırette rahat etmek yolunu bildirmeseydi, aklımız bu yolu bulamaz, o zaman da bir işe yaramazdı. Tehlikelerden, zararlardan kurtulamazdık. Bunun için İslam âlimleri, Resûlullahın ve Eshâb-ı kiramın bildirdiklerine uymuşlar, felcefecilerin bunlara uymayan fikirlerini delilleriyle reddetmişler, böylece İslâm dînini, Hıristiyanlık gibi bozulmaktan korumuşlardır.