Ramazanlarda bazı doktorların oruçla, oruç tutanlar ile ilgili rast gele konuştuklarına şahid oluyoruz. Oruç tutacak bir insanı tedavi edecek bir hekimin orucun dindeki yerini, önemini bilmesi gerekir. Tıpta, "Hastalık değil, hasta tedavi edilir" diye bir kural vardır. Yani aynı hastalığı taşıyan kişiler tedavi edilirken, kişiye göre bir tedavi uygulamak gerekir. Nitekim oruç tutan bir insanın tedavisiyle, tutmayan bir insanın tedavisi arasında fark vardır. Bunun için başvuracağınız doktorun her iki tarafı da iyi bilmesi, yani dinimizin tabiriyle "tabîbi hazık" olması gerekir. Bunun gibi din adamlarının da, modern bilimlerden haberi olması gerekir. Eğer bilgisi olmazsa insanları büyük hatalara sürüklerler. Çünkü, dinsiz bilim kör, bilimsiz din ise topaldır Oruç tutmanın kendisine zararı olmayan kimseye, oruç tutturmamaya çalışmak ne kadar yanlış ise, oruç tutamayacak kimseyi oruç tutmaya zorlamak da o kadar yanlıştır. Çünkü, bazı hastalıklar vardır ki oruç tutmamayı gerektirir. Buna rağmen oruç tutar, sağlığı bozulursa bunun mesuliyeti vardır. Oruç emrinin nasıl uygulanması gerektiğini Sevgili Peygamberimiz göstermişler, İslam alimleri fıkıh kitaplarında bunları yazmışlardır. Yani hasta, çok zayıf kişi veya çok ihtiyar biri, eğer oruç tutamazsa ne yapması gerektiği fıkıh kitaplarında yazılıdır. Hastanın oruç tutmasının mahzurlu olduğuna karar verecek kişinin de tabîbi hazık, yani "dinini iyi bilen doktor" olması gerekir. Oruca karşı olan bir doktor şöyle söylüyor: Oruç tutan kişi, bütün gün aç kaldığı için iftar vaktinde birdenbire ağır yemeklerle midesini doldurmakta. Sonra da teravih namazına gitmekte. Teravih namazını kılarken tansiyonu yükselmekte ve dolayısıyla beyin kanaması tehlikesiyle karşı karşıya kalmakta...Bunu önlemek için de doktor beyin muhteşem bir tavsiyesi var: Camilerin önüne, ellerinde tansiyon âletleri olan birer sağlık memuru dikmek gerekirmiş. İnsanlar kontrolden geçtikten sonra camiye girmeliymiş. Gülmek mi gerek ağlamak mı bilemiyorum! Eskilerin tabiriyle bu kadar cehalet ancak tahsil (!) ile mümkündür. Şimdi insanın aklına gayriihtiyarî şöyle bir soru gelmektedir: Peki bu doktor bey niye meyhanelerin, gece kulüplerinin önüne birer sağlık memuru dikelim de, oraya giren kişilerin tansiyonuna bakalım demiyor? Çünkü biz biliyoruz ki, insanın midesini abur cubur doldurduğu asıl yer, içki sofralarıdır. Dinimiz, iftarda nasıl yemek yenileceğini de tarif etmiştir. Bütün gün aç kaldıktan sonra ağır yemeklerle midenizi doldurun denmiyor. Oruç bozulurken birazcık tuzlu veya tatlı bir şey yenilir veya su içilir. Sonra iftariyelik adı verilen hafif şeylerle yemeğe başlanır. Üstelik dinimizde doyduktan sonra yemek de caiz değildir. Bunlara ilâveten; iftardan bir veya iki saat sonra teravih namazı kılınmaktadır ki, o vakte kadar zaten yemekler hazmolmuş, mide boşalmaya başlamıştır. Teravih namazının bir faydası da, midenin boşalmasının daha kolay olmasını sağlamaktır. Oruç ile ilgili bu tür iddialara Prof.Dr. Cevad Babuna şöyle cevap vermektedir: Bunlar, tamamen belirli maksatlarla insanı oruç tutmaktan vazgeçirmek esasına dayanmaktadır. Ben 75 yaşını aşmış bir insanım. Bu müddet içerisinde bilimle haşır neşir oldum. İnsanın anatomisini, fizyolojisini, biyokimyasını, moleküler biyolojisini çok iyi bilen bir insanım. Aynı zamanda dinî kuralları da bilen bir insanım. Emin olun dinimizde hiçbir zaman bir insanın sağlığına, sosyal hayatına, psikolojik durumuna aykırı hiçbir kural, hiçbir emir yoktur. Onun için sağlıklıysanız, Ramazan aylarında orucunuzu tutun. Çocuklarınıza da erken yaşlarda orucu sevdirin. Göreceksiniz ki, oruç tutan bünyeler, tutmayanlara göre çok daha sağlıklı, çok daha iyi durumda olacaktır.