Hıristiyan âlemi, özellikle İngilizler, 18. asırdan itibaren, İslam âlemine karşı uyguladıkları planları gözden geçirmeye başladı. Çünkü, asırlardır uyguladıkları yıkma amaçlı planlar istenilen neticeyi vermemişti. O güne kadar uyguladıkları taktik; güç kullanarak zorla hedefe varmaya yönelikti. Artık bundan vazgeçmenin zamanı gelmişti. Çünkü bu yolla, Müslümanlara zarar veremedikleri gibi, aksine güce karşı güç oluşturup blok halinde karşılarına çıkma hareketleri başlamıştı. Yaptıkları araştırmalar neticesinde, bu birliği sağlamada, en büyük etkenin, halkın şeksiz şüphesiz inandığı, itimat ettiği İslâm âlimleri ve eserleri olduğunu gördüler. İslam âlimleri ve eserleri, halkın gözünden düşürüldüğü takdirde kalenin surlarının yıkılmış olacağını, böylece içeri sızmanın çok kolay olacağını anladılar. Bir şeyi yapmak için de yıkmak için de o şeyi iyi bilmek gerekir. Bu prensip gereği, İslamiyeti en ince teferruatına kadar bilen binlerce casus yetiştirdiler. İslam âlemine dağılan bu Müslüman, hatta âlim kılıklı ajanlar, Müslümanların inancını hassas noktalardan karıştırmaya başladılar. İngiliz Entelijans servisi elemanlarından Hempher hatıratında (1730) İslam ülkelerinde beşbin elemanlarının bulunduğunu yazmaktadır. Bu faaliyetlerin amacı ileride yapılacak "Misyonerlik" faaliyetlerine bir zemin hazırlamaktı. Çünkü, sağlam bir inancı olan Müslümanın, Hıristiyan olması mümkün değildi. İnancı bozularak, boşlukta kalan kimseler ancak buna ilgi duyardı. Çeşitli sinsi faaliyetlerle, İslam âlimleri ve kıymetli eserleri gözden düşürülüp, halk doğrudan, hadislere ve Kur'an-ı kerime yönlendirilince, acemi kaptanların elinde kalan rotasını kaybeden gemi gibi, İslam dünyası da alabora oldu. Bu safhada, elde ettikleri İslam âlimi bilinen kimseleri hemen devreye sokup, gemiyi kurtarmak gerekçesiyle "İslamda reform" projelerini ortaya attılar. Aslında bu proje, gemiyi rotasına sokmak için değil, iyice rotadan çıkarmak gayesine yönelikti. Reform faaliyetleri ile gerçek İslamdan uzaklaştırılıp "İslam" adı altında İslamla ilgisi olmayan inançlara itildi. Bunun için de, toplumlarda "İnanç boşluğu" oluştu. Maksat da buydu zaten; bunun ardından, 19. yüzyılda "Misyonerlik" faaliyetlerine ağırlık verildi. Hemen bunun arkasından da "Misyonerliğe" takviye için, "Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü" projesi devreye sokuldu. Bu proje ile İslamiyetin içi boşaltılıp, emir ve yasağı olmayan felsefi bir sistem haline getirmekti gayeleri. Bu, sondan bir önceki safhaydı. Bundan sonrası, "Hıristiyanlıştırma" projesidir. İşte biz bu kitabımızla, sondan bir önceki, "Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü" projesini, bütün yönleri ile projenin mimarlarının ağzından ve çeşitli yorumlarla sizlere sunuyoruz. *** Yukarıdaki yazı, yeni çıkan, vesikalara dayalı, "Dinlerarası Diyalog Tuzağı ve Dinde Reform" kitabının (Mehmet Oruç-Arı Sanat Yayınevi) önsözünden alınmıştır. Bana göre, İslam tarihi boyunca, Müslümanların karşılaştığı en büyük tehlike budur. Çünkü Vatikan bu yıkım planını çok sinsi bir şekilde yürükmekte ve de İslamın aslı, temeli hedef alınmaktadır. Hıristiyan âlemi bu defa tarihî İslam düşmanlığını, "Dostluk" "Hoşgörü" "Diyalog" maskesi altında yürütmektedir. Çok kimse bunun farkında değildir. Farkında olmadıkları için de bazıları projeye destek veriyor. Sinsi oyunun farkında olan bir Müslümanın buna destek vermesi zaten söz konusu olamaz! Böylesine önemli, geleceğimizle ilgili bir konuda, Vatikan'in (Papalığın) İslamı yok edip Müslümanları Hıristiyanlaştırmada, nasıl bir yol takip ettiğini kendi ağızlarından bu kitaptan öğrenip buna göre tedbir almamız şarttır. Bu kitabı muhakkak okuyup okutmalıyız! (Kitapçılardan veya 0212 520 41 51'den temin edilebilir)