Diyanet'in karşı atağı

A -
A +

Misyonerlik faaliyetleri, son aylarda değişik bir ivme kazandı. Bu faaliyetlerin yan bir ürünü olan "Dinlerarası Diyalog"un devamlı gündemde tutulması da bu değişikliğin bir parçasıdır. Daha önce sadece dini yönden tehlike teşkil eden bu faaliyetler, ülke güvenliği açısından da ciddi tehlike oluşturmaya başladı. Bunun farkına varan devlet kuruluşlarımız ve istihbarat birimlerimiz karşı atağa geçerek tehlikeyi bertaraf edecek ciddi tedbirler almaya yöneldiler. Her adım başı misyonerlerle karşı karşıya gelen vatandaşlarımız, "Bizim Diyanetimiz nerede, bunlara karşı niçin tedbir almıyor?" diye tepki gösteriyorlardı. Diyanet İşleri Başkanlığı bu haklı tepkileri dikkate alarak gerekli çalışmaları başlattı. Diyanet Dergisi'nin Şubat ayı sayısında, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez bu çalışmaları açıkladı. Halkımızın da katkıda bulunmaları ve destek vermeleri için bu faaliyetleri duyurmayı önemli bir vazife bildim. Bu çalışmalar özetle şöyle bildiriliyordu: "Tarihte Afrika'ya yönelik ilk misyonerlik hareketleri, bu hareketin sadece bir din telkini olmaktan çok siyasî, sosyal ve ekonomik amaçlarla bir inanç ve kültür coğrafyası oluşturma teşebbüsü olduğunun en açık göstergesidir. Kenya'nın ilk başbakanı olan Jomo Kenyatta(1889-1978), misyonerlerin gayesini çarpıcı bir biçimde şöyle özetler: "Hristiyanlık Afrika'ya geldiğinde Afrikalıların toprakları, madenleri; Hristiyanların ise ellerinde sadece İncilleri vardı. Hristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua ve ibadet etmemiz gerektiğini telkin ettiler. Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, madenlerimizi, biz de onların İncillerini almıştık. Onların elinde topraklarımızın tapuları, bizim elimizde İncil vardı..." Bu sözler siyasî bir nutuk değil, tarihî bir gerçektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, herkesin kendi inancını anlatma ve tebliğ etmede özgür olduğunu söyler. Ancak kamu güvenliğini tehdit eden ve evrensel ahlâk normlarını dışlayan istismarcı prozelitizmi bundan hariç tutar. Misyonerler bu kuralı çiğniyor. Doğumevi, düşkünler yurdu ve hastanelerde dağıtılan malzemeler, o malzemeler verilirken yapılan telkinler bunun bir tezahürüdür. Esasında böyle bir yöntem bütün ilâhî dinlere göre ahlâk dışı bir yaklaşımdır. Bizim kültürümüz bunu kaldırmaz. Kullandıkları argümanlar da yöntemleri gibi ahlâk dışıdır. İslâm'ı kötülemek için kullandıkları bütün argümanlar, ilmî ve ahlâkî değildir. Her şeyden önce bir Hristiyanın Müslüman olması kolaydır, ancak bir Müslümanın Hristiyanlaşması kadar zor bir şey yoktur. Bunun için hiçbir misyoner, doğrudan bir Müslümana ben seni Hristiyanlaştırmaya geldim, demez. Onun inancından ve kültüründen bir şeyler koparmaya çalışır. Argümanlarından bazı örnekler vermek gerekirse... En çok kullandıkları argüman, Hristiyanlığın kendi mensuplarını ileri götürdüğü, buna karşın İslâm'ın geri bıraktığı iddiasıdır. Tabiî az çok tarih okuyan bunun yanlış olduğunu bilir. Rönesans, reform ve aydınlanma hareketlerinin Hristiyanlığa bir tepki olarak ortaya çıktığını herkes bilir. İleri olduğu iddia edilen batılı düşünce, Hristiyanlıktan uzaklaştıkça özgürleşmiştir! Aynı şeyleri İslâm için söylemek mümkün değildir. Eğer sizin muradınız dininizi tebliğ etmek ise ve eğer gayeniz Hz. İsa'ya imanı sağlamak ise neden önceliği, uyuşturucu bağımlısı, satanist vs. gibi pek çok sapıklıklara saplanmış insanlara vermiyorsunuz da, dünyanın en uzak ülkelerindeki Müslüman gençlere yöneliyorsunuz?" (Devamı yarın) Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.