Dinimizin emir ve yasaklarının hepsi Kur'ân-ı kerîmden çıkmaktadır. Kur'ân-ı kerîm, bütün Peygamberlere gönderilmiş olan, bütün kitaplardaki ahkâmı ve dahâ fazlasını kendisinde toplamaktadır. Kur'an-ı kerimdeki ahkam üç kısımdır: Birinci kısım, ilim ve akıl sahiplerinin anlıyabileceği açık hükümler. Kur'ân-ı kerîmdeki ikinci kısım ahkâm açıkça anlaşılmaz. İctihâd yolu ile meydâna çıkarılabilir. İctihadda, Eshâb-ı kirâmdan biri, Peygamberimize uymayabilirdi. Fakat bu ahkâm, Peygamberimiz zamânında hatâlı ve şüpheli olamazdı. Çünkü, Cebrâîl "aleyhisselâm" gelerek, yanlış olan ictihâdlar, Allahü teâlâ tarafından hemen düzeltilir, hak ile bâtıl birbirinden hemen ayrılırdı. Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" âhırete teşrîfinden sonra meydâna çıkarılan ahkâm ise, böyle olmayıp, doğru ile yanlış ictihâdlar karışık kaldı. Bundan dolayıdır ki, vahiy zamanında ictihâd olunan ahkâmı, hem yapmak, hem de inanmak lâzımdır. Peygamberimizden sonra ictihâd olunan ahkâmı da yapmak lâzım ise de, icmâ' hâsıl olmıyan ictihâdlarda şüphe etmek, îmânı gidermez. Kur'ân-ı kerîmde bulunan ahkâmdan üçüncü kısmı, o kadar derin ve gizlidir ki, bunları anlayıp çıkarmağa insan gücü yetişemiyor. Bunlar, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, anlaşılamaz. Bu da ancak Peygamberimize gösterilmiş, bildirilmiştir. Başkasına bildirilmez. Bu ahkâm da, Kur'ân-ı kerîmden çıkarılıyor ise de, Peygamber tarafından açıklanmış olduklarından, bunlara (Sünnet) denir. Birinci ve üçüncü kısm ahkâmda kimse, Peygamberden "sallallahü aleyhi ve sellem" ayrılamaz. Bütün Müslümanların, bunlara inanması ve tâbi' olması lâzımdır. Ahkâm-ı ictihâdiyyede ise, her müctehidin kendi çıkardığı hükme tâbi' olması lâzımdır. Peygamberimiz uzak memleketlere gönderdiği Eshâb-ı kirâma, karşılaşacakları mes'elelerde, Kur'ân-ı kerîmin hükmü ile hareket etmelerini, Kur'ân-ı kerîmde bulamazlar ise, hadîs-i şerîflerde aramalarını, burada da bulamazlar ise, kendi re'y ve ictihâdları ile amel etmelerini emir buyururdu. Kendilerinden dahâ âlim, daha yüksek olsalar bile, başkalarının fikir ve ictihâdlarına tâbi' olmaktan men' ederdi. Hiçbir müctehid ve Eshâb-ı kirâmdan hiçbirisi başkalarının ictihâdlarına bozuk demedi. Kendilerine uymıyanlara, fâsık ve sapık gibi kötü şeyler söylemedi.