Dünyanın herşeyini kötü bilmemelidir. Dünyada öyle şeyler vardır ki; onlar dünya değildirler. İlim ve amel dünyada olur, fakat dünyadan sayılmazlar. Bu iki kısımdır: Biri kalb cevherinin temizliği ve parlaklığı olup, günahları terketmekten hâsıl olur. Diğeri Allahü teâlâyı anmanın ünsiyeti olup, ibadetlere devamdan meydana gelir. O hâlde bunlar devamlı olan iyi şeylerdir. İlmin, münâcaatın ve Allahü teâlânın zikrine ünsiyetin verdiği lezzet daha çoktur. Bunlar dünyadadır. Fakat dünyadan sayılmazlar. O hâlde bütün lezzetler zararlı ve kötü değildir. Bu da iki kısımdır: Biri, dünyadan olduğu ve ölümden sonra da kalmadığı hâlde; âhiret işlerine, ilme, amele ve mü'minlerin çoğalmasına yardımcı olandır. Âhiret yolunun şartı olan ihtiyaç miktarınca kuvvet, evlenme, giyinme ve mesken kurma gibi. Dünyadan bu kadarına kanaat getiren ve bundan maksadı din işlerinde rahatlık olan, dünya ehli değildir. O hâlde, dünyadan kötü olanlar, din için olmayanlardır. Belki o kimse, gaflete, lezzet ve nimetlere kapılıp kulluk vazifelerini unutan ve kalbini bu dünyaya bağlayıp, öbür dünyadan nefret eden kimsedir. Bunun için Peygamber Efendimiz buyurdu: "Dünya ve içindekiler mel'ûndur. Ancak Allahü teâlâ'yı anmak ve buna yardım edenler mel'ûn değildir." Zaruret, ihtiyaç miktarı kadar olan şeyler de ahireti kazanmada vesile olduğu bilinirse, bunlar da dünyadan sayılmaz. Hz. Ömer anlattı: "Resûlullah efendimizin evlerinde, içerdeki eşyâlara bir göz gezdirdim. Üç şeyden başka bir şey göremedim. Bunun üzerine; "Ey Allahın Resûlü! Allahü teâlâya duâ et de, ümmetine genişlik versin. Çünkü Allahü teâlâ, Farslar (İranlılar) ve Rumlara genişlik, bol dünyâlık verdi. Hâlbuki onlar Allahü teâlâya ibâdet etmiyorlar" dedim. Resûlullah efendimiz yaslanmışlardı. Doğrularak oturdular ve şöyle buyurdular: "Onlar dünyâdaki iyiliklerinin karşılığını peşin aldılar." Mü'minlerin âhıreti istemesi dünyâyı istemesinden fazladır. Onlar, âhıreti dünyâya tercih ederler ve dünyâda yaptıkları iyiliklerin karşılığını görürler. Âhırette de ecir ve sevâba kavuşurlar. Kâfirler ise dünyâda yaptıkları iyiliklerin karşılığını dünyâda iken alırlar. Âhırete gittiklerinde, kendilerini kurtaracak hiçbir iyiliklerini bulamazlar. Yukarıda bildirilen; "Onlar için âhırette karşılık olarak sâdece nâr vardır" âyet-i kerîmesinin, riyâkarlar için olduğu da söylenmiştir. Ahırette, kimin için yaptınsa sevabını ondan iste denecektir.