Dünyaya düşkün olmak

A -
A +

İnsan, kulluk vazîfelerini yapmak için ve hep Hak teâlâ ile olmak için yaratıldı. Bunlara da, Peygamber efendimize tam uymadıkça, kavuşulamaz. (Yani harâmlardan ve mekruhlardan sakınmadıkça kavuşulamaz.) Allahü teâlâ, bütün sözlerimizi ve işlerimizi ve zâhirlerimizi ve bâtınlarımızı ve ibâdetlerimizi ve itikadlarımızı, o yüce Peygambere "sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem" uygun yapmakla şereflendirsin! Hak teâlâdan başka olarak özenilen herşey, ma'bûd olur. Hak teâlâdan başkasına ibâdet etmekten kurtulmak için, Ondan başka hiçbir şeye özenmemek, hiçbir şeyin arkasına düşmemek lâzımdır. Ahireti, Cennet nimetlerini istemek de, böyledir. Bunları istemek, her ne kadar sevâb ise de, mukarreblerce günâh sayılır. Ahiretteki şeyleri istemek böyle olunca, dünya işlerine düşkün olmanın neye varacağını anlamalıdır. Çünkü dünya, Hak teâlânın sevmediği şeylerdir. (Harâmlar ve mekruhlardır). Dünyadaki şeyleri yarattığından beri onlara hiç kıymet vermemiştir. Allahü teâlânın sevmediği şeyleri sevmek, günâhların başıdır. Bunlara düşkün olanlar, arkalarında koşanlar merhametten uzak olur. Hadîs-i şerîfte, "Dünya melundur ve dünyada olan şeylerden Allah için yapılmıyanlar melundur" buyuruldu. Allah adamları, kalb hastalıklarının tabîbleridir. Manevi hastalıklarının giderilmesi, bu büyüklerin tedavisi ile olur. Bunların sözleri ilâçtır. Bakışları şifâdır. Onlarla berâber bulunanlar kötü olmaz. Onlar Allah adamlarıdır. Onlarla yağmur yağdırılır. Onlarla rızk gönderilir. Bâtın hastalıklarının en kötüsü ve kalb bozukluklarının başı, kalbin Hak teâlâdan başka şeylere bağlanmasıdır. Bu bağlılıktan, büsbütün kurtulmadıkça kalb selâmet bulamaz. Çünkü Allahü teâlâ, hiçbir yerde ortak istemez. Zümer sûresi üçüncü âyetinde meâlen, "Biliniz ki, Allahü teâlâ için olan din, yalnız Onun için olan hâlis dindir" buyuruldu. Hele, şerîki, ortağı daha üstün tutmak, hayâsızlığın, alçaklığın sonu olur. Allahü teâlâdan başka şeyleri, Ondan daha çok sevmek, Onun sevgisi hiç gibi kalmak, ne büyük hayâsızlıktır! Hadîs-i şerîfte, "Hayâ, imanın bir parçasıdır" buyuruldu ki, bu hayâ bildirilmektedir. Kalbin hastalıktan kurtulmasının, yani Hak teâlâdan başka şeylere bağlılığı kalmamasının alâmeti, işâreti, kalbin mâ'sivâyı büsbütün unutmasıdır. Hiçbir şeyi hâtırlayamamasıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.