Resulullahı öldürmek niyeti ile yola çıkan Hattâboğlu Ömer, yolda kız kardeşi ile eniştesinin Müslüman olduğunu duyunca çok hiddetlenip hızla kardeşinin evine gitti. O anlarda Tâhâ sûresi yeni gelmiş, Saîd ile Fâtıma bunu okuyorlardı. Ömer bin Hattâb, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı sert bir şekilde çaldı. Onu, kılıç belinde kızgın görünce yazıyı saklayıp Habbâb'ı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. Ömer bin Hattâb içeri girince; "Ne okuyordunuz?" diye sordu. Saîd'in; "Bir şey yok." cevâbı üzerine daha da kızarak; "İşittiğim doğruymuş. Siz de O'nun sihrine aldanmışsınız." dedi. Saîd'i yakasından tutup, yere attı. Fâtıma beyini kurtarmak isterken, onun yüzüne de öfkeyle bir tokat indirdi. Fâtıma'nın burnundan kan boşandı. Bunu gören Ömer bin Hattâb, kardeşine acıdı. Fâtıma îmân kuvvetiyle Allahü teâlâya sığınarak; "Yâ Ömer! Niçin Allah'tan utanmazsın? Âyetler ve mûcizelerle gönderdiği Peygambere inanmazsın? İşte ben ve zevcim, Müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen bundan dönmeyiz." dedi ve kelime-i şehâdeti okudu. Ömer bin Hattâb, yere oturdu. Yumuşak sesle; "Hele şu okuduğunuz kitabı çıkarınız." dedi. Fâtıma getirip ona verdi. Ömer bin Hattâb, güzel okuma bilirdi. Tâhâ sûresini okumaya başladı. Kur'ân-ı kerîmin fesâhatı, belâgatı, mânâları ve üstünlükleri kalbini çok yumuşattı. "Göklerde ve yeryüzünde ve bunların arasında ve toprağın altındaki şeyler hep O'nundur." meâlindeki âyeti okuyunca, derin derin düşünceye daldı. "Yâ Fâtıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin taptığınız Allah'ın mıdır?" dedi. Kardeşi; "Evet, öyle ya! Şüphe mi var?" dedi. "Yâ Fâtımâ! Bizim bin beş yüz kadar altından, gümüşten, tunçtan, taştan oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi yok!" diyerek, şaşkınlığı arttı. Biraz daha okudu. "O'ndan başkasına tapılmaz, bel bağlanmaz. Her şey, ancak O'ndan beklenir. En güzel isimler O'nundur." meâlindeki âyet-i kerîmeyi düşündü. "Hakîkaten, ne kadar doğru." dedi. Habbâb bu sözü işitince, yerinden fırladı. Tekbir getirdikten sonra; "Müjde yâ Ömer! Resûlullah Allahü teâlâya duâ ederek; "Yâ Rabbî! Bu dîni, Ebû Cehl ile yâhut Ömer ile kuvvetlendir." buyurdu. İşte bu devlet, bu saâdet sana nasîb oldu." dedi. Bu âyet-i kerîme ve bu duâ, Hazreti Ömer'in kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen; "Resûlullah nerede?" dedi. Kalbi, Resûlullah'ın sevgisiyle yanmaya başladı.