Hz. Ebû Talha, İslâm güneşinin Mekke-i Mükerremede doğup cihanı aydınlatmaya başladığı sırada 20 yaşına erişmiş tam gençlik çağını yaşıyordu. Resûl-i ekrem efendimiz, İslâmiyeti Medinelilere öğretip yaymak için Mus'ab bin Umeyr'i görevlendirmişti. Bu, Ebu Talha ile görüşüp, Onu da, bu dîne girmeye davet etmişti. Hz. Ebû Talha da İslamiyeti kabul etti. Sonra Mekke-i Mükerreme'ye giderek Resûlullah efendimiz ile görüşüp, Onunla konuşmak, sohbetinde bulunmak şerefine de kavuşmuştu. Mekke'de, Resul-i Ekrem'e biat ettikten sonra tekrar Peygamberimiz tarafından, Medine'ye gönderilmiş ve oradaki Ensâra İslâmiyeti tebliğ etmek, açıklayıp öğretmek için tayin olunan nakiblerden (temsilcilerden) biri olmuştu. Resûlullahın âhirete irtihalinden sonra, Eshab-ı kirâmın her biri, onun ayrılık acısına dayanamayarak başka şehirlere hicret etmişlerdi. Hz. Ebû Talha da, ayrılık üzüntüsü sebebiyle Şam'a gitti. Burada uzun müddet kaldı. Medine'ye dönüp, Resûlullah'ın kabr-i şerîfini ziyaret etmek arzusu her geçen gün fazlalaşmasına rağmen, ancak Hz. Ömer'in şehid edilmesine yakın bir zamanda gelebilmişti. Hz. Ömer de, Ebû Talha'yı çok sever, ona çok güvenirdi. Sarsılmayan bir itimadı vardı. Nitekim Hz. Ömer, kendisinin vefâtından sonra halife olacak kimsenin seçimini 6 kişilik bir Şûrâ'ya (heyete) havale etmişti. Bunların içinde Ebu Talha da vardı. 70 yaşında bulunduğu sırada, bir gün Berâe (Tevbe) sûresini okurken 41'inci: "Ey mü'minler gerek hafif (süvari) gerek ağırlıklı (piyâde) olarak seferber olun ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda muharebe edin! Eğer bilirseniz, bu sizin için pek hayırlıdır" âyet-i kerîmesine gelince, şecaat ve kahramanlık damarı kabarıp: "Rabbim beni gerek gençliğimizde, gerekse ihtiyarlığımda kâfirler ile harbe ve cihada davet ediyor. Çabuk beni harp için techiz ediniz ve yolculuk için lâzım olacak şeyleri hazırlayınız. Harbe gideyim!" dedi. Oğulları da: "Ey Babacığım! Resûlullah ile birlikte, O âhirete göç edinceye kadar cihadda bulundun. Sonra da Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer zamanlarında harblere katıldın. Şimdi harb etmek sırası bizimdir. Sen otur, biz gidelim" dediler ise de, Hz. Ebû Talha: "Hayır, hayır! Ben gideceğim!" diyerek evvelki sözünden vazgeçmedi. Bir deniz harbi için hazırlanan orduya katıldı, fakat gemiye bindikten ve denize açıldıktan bir müddet sonra vefât etti. Vefâtından sonra yedi gün kara parçası bulunamadığı için defn edilemedi, bu kadar uzun süre dışarıda kalmasına rağmen sanki hayatta imiş gibi mübârek cesedinin bozulmadığı görüldü. Gemi sahile yanaşınca karada bir yere defnedildi.