İslamın özü, esası Ehl-i sünnet itikadıdır. Son yıllarda sistemli bir şekilde İslamın özünde tahribat yapılmaktadır. Bunu yapanlar Ehl-i sünnet adı altında yapmaktadırlar. Bu sebepten dolayı, gerçeği ile taklidini ayırt edebilmek için Ehl-i sünnetin ne olduğunun bilinmesi lazımdır. Hanefi mezhebi âlimlerinin meşhurlarından Hakîm-i Semerkandî (ö.953) "Es-Sevâd-ül-a'zam" aynı eserinde; bir insanın "Ehl-i sünnet vel cemâat"ten olabilmesi için, altmış bir temel esâsı bildirmektedir. Bu temel esaslardan ba'zıları şunlardır: İMANDA ŞÜPHE OLMAZ! * Îmânda şüphe olmaz. Mü'min, imânında şüpheye yer vermez. Çünkü Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allaha ve Peygamberine îmân etmişlerdir, sonra îmânlarında şüpheye düşmemişlerdir." (Hucûrât-15) * Günahkâr olan mü'mine, günaha helâl demedikçe kâfir denilemez. Meselâ, bir Müslüman yüz bin cana kıysa, yüz bin küp şarap içse ve bu günahlara helâl demedikçe yine mü'mindir. Bir Müslümana kâfir diyenin, kendisi kâfir olur. * Hayır ve şer Allahü teâlânın takdîriyle meydana gelir. Hazreti Cebrâil, Peygamber Efedimize îmânın ne olduğunu sorduğunda, imânın altı temel esâsını açıklamış ve sonunda şöyle buyurmuştur: "Îmânın altıncı şartı da, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır." Mü'min bilmelidir ki, hiçbir şey ilâhi kaza dışında meydana gelemez ve kul Allahü teâlânın kazasının önüne geçemez. Allahü teâlânın kazasını inkâr ve reddetmek de küfürdür. * Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîm mahlûk değildir. Kur'ân-ı kerîm mahlûktur diyen küfre girer. * Kabir azâbı haktır. Kabir hayatının varlığını Peygamber Efendimiz şöyle açıklıyor: "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya ateş çukurlarından bir çukurdur." * Peygamber Efendimizin şefaati haktır. Peygamber Efendimiz, "Şefaatim, ümmetimden günahı büyük olanlaradır" buyurdu. Şefaati inkâr eden sapık yoldadır. * Mi'raç haktır. Peygamber Efendimizin mi'râcı, göklere yükselip Arş'a varması haktır. Kur'ân-ı kerîmin Necm: 2-18 ayetlerinde mi'râcın hak olduğu bildirilmektidir. * Kıyamette hesaba çekilmek haktır. Bir mü'minin, kıyâmet günü hesaba çekileceğine inanması şarttır. Bunu inkâra kalkışan, İslâmiyyetten ayrılmış olur. * Bir mü'min, Peygamber Efendimizden sonra gerek Sahâbîler, gerek ümmet içinde sırasıyla Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'den daha üstün kimsenin olmadığına ve bunların Allah'ın Resûlünün halîfeleri olduğuna inanmak. * Peygamberlerin dereceleri, velilerin mertebelerinden üstündür. Aksini söyleyen doğru yoldan ayrılmıştır. Çünkü veliler yüksek derecelere, ancak Allahü teâlâya ve Resûlüne üstün bir itaat göstermekle yükselebilirler. EVLİYANIN KERAMETİ HAKTIR * Evliyânın kerâmetine inanmak lâzımdır. Evliyânın kerâmetine inanmayan, bid'at sahibi sapık olur. * İmân, Allahü teâlânın vahdaniyyetine ve Hazreti Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna kalb ile inanmak, dil ile söylemektir. Dili ile söyleyip, kalbi ile bu birliği ikrâra yanaşmayan münâfıktır. İkiyüzlüdür. Îmân, dil ile ikrâr, kalb ile tasdiktir. * Allahü teâlâ hiçbir varlığa benzemez. Çünkü Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi cinsinizden çiftler yaratmıştır. O'nun misli gibi O'na benzer hiçbir şey yoktur. O, Semidir. Bütün söylenenleri işitir. Basîrdir; bütün yapılanları görür." (Şûrâ-11). İhlâs sûresinde ise Allahü teâlâ meâlen şöyle buyuruyor: "De ki; O, Allahdır, tektir, eşi ortağı yoktur. Allah Samed'dir; her yaratığın muhtaç bulunduğu eksiksiz bir varlıktır. Doğurmadı ve doğurulmadı da. Hiçbir şey de O'na denk olmamıştır." * Ölümden sonra dirilmek haktır. Diriliş gününü inkâr eden İslâmiyetin îmân esâsını kabûl etmemiş olur. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Sizi (babanız Âdem'i), o arzdan (topraktan) yarattık. Yine ölümünüzden sonra, sizi ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi, başka bir defa daha, çürümüş ve dağılmış bedenlerinizi toplayıp rûhlarınızı iade ederek çıkaracağız." (Tâhâ-55).