Bu soruyu kime sorsanız, "Tabii ki para benim esirim, ben hiç onun esiri olur muyum?" diye cevap verir. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil. Bugün para, herkesi esir almış durumda, istediği yere götürüyor, istediğini aldırtıyor. Eskiden bir zengin, istese de parasını şerre harcayamazdı. Çünkü, ortam buna müsait değildi. Harcayacak kötü yer de bulamazdı. Harcama kalemleri çok sınırlıydı. Bunun için mecburen birikimini, cami, mescid, yol köprü gibi faydalı yerlere sarf ederlerdi. Şimdi ise, istese de hayra harcayamıyor; şerre, kötü yere harcama kalemleri o kadar çoğaldı ki, hayra harcamaya sıra gelmiyor. Orta halliyken hayra ayda 100 lira ayıran, zenginliği üç kat artınca hayrını da üç yüz liraya çıkartamıyor, hatta eski ayırdığı 100 lirayı bile çoğu zaman ayıramıyor. Çünkü geliri artınca harcama kalemleri bu orandan daha çok artıyor. Bir de, varlıklı kimse benliğini aşıp kendisini hayra vermek istese, bu defa da, aile fertleri yakınları buna mani oluyor. Bunların dilinden kurtulmak için, isteklerine boyun eğmekten başka çare kalmıyor. PARANIN YERİ Hayat paraya, bir şeyler almaya bağımlı olunca da, para sevgisi iliklerimize kadar işliyor, onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Eskilerin, "Paranın yeri ceptir, kalb değil... Parayı, cep yerine kalbimize koyarsak, yanlış yere koymuş oluruz. Bu ise fayda yerine zarar getirir. Saraydaki o güzelim halıların ortasına çöp bidonunu dökmeye benzer" gibi sözlerini bilen, hatırlayan kalmadı. Bugün çektiğimiz sıkıntıların, huzursuzlukların altında, hep parayı yanlış yere koymak yatıyor. Peki parayı cebe değil de kalbe koyarsak ne olur? Maksat para olmuş olur... Maksat para olunca ne olur? Bunun cevabını dört asır önce İmam-ı Rabbanî hazretleri kısa ve öz olarak şöyle ifade etmiş: "Kişinin maksadı neyse mabudu o olur." İnsanın maksadı neyse taptığı odur. Eğer Allahı unutmuş, hep para için koşuyorsa, o, artık paraya tapıyor demektir. Bütün ömrü ve hayali bir araba almaktan ibaret ise onun "tanrı"sı da araba olur! Futbol, kumar, içki tutkuları da böyle... Eğer gayesi, maksadı cenab-ı Hak ise, para bir vasıta ise onun mabudu Allahtır. Artık onun her şeyi, her işi ahiret olur; evi, arabası, parası ise ahiret için birer vasıta... Bütün mesele niçin yaşadığımızı, yaptığımız bir işi niçin yaptığımızı iyi tahlil edebilmektir. Kısacası mabudu iyi seçmektir. Yönü ahirete dönük olan, her işinde "Niçin" sorusunu sorar kendine. Yönü dünyaya dönük olan da, "Nasıl" sorusunu sorar. "Nasıl daha çok kazanabilirim, nasıl daha çok zengin olabilirim?" sorularının cevabını arar durur. Bunda sınır yoktur. Dünyanın tamamını elde etse, bu defa da yıldızlara göz diker. Bu doyumsuzluğa en güzel fren "Niçin" sorusudur. Bu soru insana, maksadı, niyeti hatırlatır. PARANIN MERHAMETİ YOKTUR! Niyet çok önemlidir. Yapılan iş, Allah için çalışmak, Allah için kazanmak, Allah için sarf etmek şeklinde olursa, kıymetlidir, faydalıdır. Yoksa tapuları biriktirmek, insanlara kibirlenmek için yapılırsa hamallık olur. Bu da akıl kârı değildir. "Bir insanın dünyada yaşamaktan maksadı, gayesi, sadece para kazanmaksa, onun kıymeti helâya bıraktığı kadardır" buyurulmuştur. Nitekim Peygamberimiz buyuruyor ki: "Paraya, altına ve gümüşe tapana Allah lânet etsin!" Para sevgisi, dünya sevgisi, bütün kötülüklerin, bütün fenalıkların başıdır. Felâketlerin giriş kapısı dünya sevgisidir... Eğer para cebe değil kalbe konulursa, paranın tuzağına düşer insan... Bu tuzağa düşen de iflah olmaz. Çünkü, parada sevgi yoktur, parada şefkat yoktur, parada merhamet yoktur. Kısacası kontrolsüz para bir canavardır. İşte zengin Batı ülkeleri... Buralarda merhametin, sevginin zerresi yok, hayat dolara endeksli... Sadece parası olan, insan muamelesi görür. Para kalbe değil de cebe konursa, arkasından sevgi gelir, şefkat gelir, merhamet gelir, gözyaşı gelir. Böyle olunca Allahü teâlâ o parayı, ona hizmetçi yapar; sonsuz ahiret hayatını elde etmede vasıta kılar.