Dün, aile hakkında dile getirilen endişelerden ve aileyi bu hale getiren sebeplerden, bu konu ile ilgili yapılan yasa değişikliklerinden bahsetmiştik. Aileyi savaş meydanı haline getiren sebeplerden biri de, aile reisi, baba; son sözü söyleyecek merciinin kanunla ortadan kaldırılmasıdır. Sözde kadınlar düşünülerek eşitlik takıntısı ile Medeni Kanundaki daha önceki, "ailenin reisi erkektir" maddesi kaldırılarak, aile başsız bırakıldı. Eskiden aile yapımız çok kuvvetliydi. Niçin kuvvetliydi? Çünkü, ailede, aile reisi, baba kavramı vardı. Ailenin diğer fertleri, kadın ve çocuklar, yaptıkları her icraatı onun adına yaparlardı. Kendileri sanki ortada yoklardı. O, tartışmasız liderdi. Çünkü evin direği kabul edilirdi. Direk yıkılınca, binanın çökeceği bilindiği için, aile fertleri bu direği korumayı kendilerine birinci vazife kabul etmişlerdi. Onun başlarında bulunması büyük nimet bilinirdi. Tartışma olmayınca da evde huzur hâkim olurdu. SON SÖZÜN SÖYLENMESİ ÖNEMLİ Her cemiyette, her şirkette, her devlette son sözü bir kişi söyler. Bunun mutlaka doğru olması gerekmez. Ama mutlaka birinin son sözü söylemesi gerekir. Böyle olmazsa cemiyette huzur olmaz, anarşi çıkar. Bunun gibi cemiyetin en küçük birimi olan ailede de son sözü birinin söylemesi lazımdır. Bunun da evin erkeği olduğunu Kur'an-ı kerim bildiriyor. Bir ara, Almanya'nın ünlü TV sunucularından Eva Herman, Cicero dergisine yaptığı açıklamada "eşitlik mücadelesi"nin kadına zarar verdiğini söyleyince bir anda ülke gündemine yerleşmişti. Herman özetle şunları söylemişti: "Kadınların iş hayatında verdiği eşitlik mücadelesi iflas etti. Bu mücadelenin en büyük zararını çocuklar gördü. Doğum oranlarındaki düşüşün en büyük sebeplerinden biri de bu eşitlik mücadelesidir. Kadınlar, yaratılışlarına aykırı hareket etmeleri sebebiyle çok mutsuzlar." Kadın erkek eşitliği takıntısı da akla mantığa aykırıdır. Çünkü toplumda insanlar arasında mutlak eşitlik yoktur. Allahü teâlâ öyle yaratmıştır. Toplumu yönlendirenlerin, idarecilerin, iş yeri sahiplerinin önceliği, geçiş üstünlüğü vardır. Bunların böyle olmasında, toplumun menfaati söz konusu. Bunlara yapılan ayrıcalık, iyilik bunları yapanlara döner. Çünkü, bir başbakanın hasta olması, işleri düzgün yürütememesi fert fert herkese yansır. Bunun için, başbakanın yanında devamlı doktor bulunuyor benim yanımda niçin bulunmuyor, bu eşitliğe aykırı denilemez. Çünkü onun sağlıklı olması milletin sağlıklı olması demektir. Yine bir işverenin, sağlığının yerinde olmaması bütün çalışanlara yansır. İşler kötüye gider, sonunda fabrika kapanır. Bunda, patrondan ziyade çalışan zarar görür. Bunun gibi, ailede herkesin ailenin reisi baba üzerine titremesi lazımdır. Çünkü onun iyiliği aile fertlerinin iyiliğidir. O iyi, sağlıklı olursa herkes iyi ve sağlıklı olur. Çünkü o iyi olursa, aile fertlerinin iyiliği için çalışır, hasta olurlarsa onları tedavi ettirir. "EŞİTLİK ONLARIN OLSUN!" Baba da, babalığını yapar, icabında kendi yemez, aile fertlerine yedirir; kendisi giymez, onları giydirirdi. Gösterilen saygıyı hiçbir zaman istismar etmezdi. Şimdi ise, "Kadın erkek eşitliği", "Ekonomik özgürlük" gibi sloganlarla bu otorite yok edildi. Baba, tabiri caiz ise, evde sadece bostan korkuluğu... Hanımı ayrı telden, çocukları ayrı telden çalıyor. Baba bir şey söylemek, yaptırmak istediğinde, binbir rica ile, kenarından köşesinden ima ile maksadını ifade etmeye çalışıyor. Aileye "Sen" "Ben" kavgası sokuldu. Aile reisine karşı, "Sen öyle yaparsan, ben de şöyle yaparım. Sen onu alırsan, ben de şunu isterim..." diklenmesi yerleştirildi. Birçok ev, aile olmaktan çıkıp, otel hâline geldi. Fertler kendi başına buyruk oldu. Böyle olunca da huzur kalmadı. Netice olarak eve, "Sen" "Ben" girdi, huzur dışarı çıktı... Benim için huzur önemli değil illa da "eşitlik" diyenler varsa, onların olsun eşitlik ve özgürlükler... Bize huzur yeter!