Günümüzde, gerçek ilimle sahtesi karışmış durumda. Herkes çok şey biliyor, fakat bildikleri gerçek olmadığı için işe yaramıyor. Hatta zararı oluyor. Peygamber efendimiz, "Ya Rabbi, faydasız ilimden, makbul olmayan ibadetten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım" buyurmuştur. Bunun için herkesin işine yarayacak faydalı zaruri bilgileri öğrenmesi şarttır. Bir Müslümanın, kendisine farz olan bir meseleyi öğrenmesi, bütün dünya nimetlerine sahip olmasından daha kıymetlidir. İlim öğrenmekten daha kıymetli bir şey yoktur. İşlerin hepsi, ilim ile doğru olur, ilimsiz doğru bir şey yapılamaz. Peygamber efendimize suâl ettiler: "İşlerin hangisi üstündür? " Peygamber efendimiz "ilim" buyurdu. Biri tekrar suâl edince, yine; "ilimdir" buyurdu. Üçüncüsünde yine aynı şekilde cevap verilince, bunun hikmetini suâl ettiler. Bunun üzerine buyurdu ki: "Çünkü, hiçbir şey ilimsiz doğru olmaz ve onsuz hiç kıymeti olmaz." İLİM VE İBADETİN ASLI İnsan, birçok sıkıntılara katlanarak, amel işlemektedir. Bunlar ilimsiz olarak yapılırsa, hepsi boşa gidebilir. İlim ve ibâdetin aslı iki şey ile elde edilir: Birincisi, kalbin dünya sevgisinden yani harâmlardan kurtulması, ikincisi de az yemek, mideyi tıka basa doldurmamaktır. İbâdetlerde ihlâs, ancak bu iki şey ile elde edilir. Bir kimsenin kalbi dünya sevgisi ile, dünya nimetlerine muhabbet ile doluysa, maksadı sadece dünya ise, ondan ihlâslı amel meydana gelmez. Midesi dolu olan kimsede de nefsin arzûları eksik olmaz. Bu arzûlar, kalbi tesir altına alır. Böyle bir kimsenin de, cenâb-ı Hak nazarında kıymeti yoktur. Mubâhların fazlasından ve harâmlardan sakınmalı, nefsin hoşuna giden kötü işlerden uzak durmalıdır. Fesatlık, çekememezlik, kin, kendini beğenmek, cimrilik gibi kötü huyları kalbden çıkarmak lâzımdır. Bir kimsenin, itâatli, iyi huylu kul olabilmesi için dört şart vardır: 1- Uzun emelli olmamak. 2- Cenâb-ı Hakkın va'dinden emîn olmak. 3- Cenâb-ı Hakkın taksimine yani verdiği rızıklara râzı olmak. 4- Mideyi harâmlardan korumak. Kim ki, bu dört şeyi yerine getirirse, nefsini itâat altına almış olur. İnsan bu şekilde, Peygamber efendimizin buyurduğu hayırlı kimselerden olur. Nefsi terbiye etmek zor değildir. Uğraşıldığı takdirde, en azgın köpekler bile terbiye edilmektedir. Hadîs-i şerîfte de, "İnsanlar, ya âlim veya talebedir. Bu ikisinden olmayanda hayır yoktur" buyuruldu. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, akıllı olan kimse, ya âlim olur ya talebe. Öğrenilecek en öncelikli ilim de, iman ve ibadet bilgileridir. Bu maksatla hazırlanmış ilmihâlden bu bilgiler mutlaka öğrenmelidir. ÖNE KONULAN ÜÇ DEFTER İlim sahibi olan, tevbe edip nefsi ile mücâdele eden, Allahü teâlânın lütûf ve keremine mazhâr olur. Böyle kimse, Allahü teâlânın beğendiği kimsedir. Onun gönlü, Allahü teâlânın nazargâhıdır. Bu kimse sadece Allahü teâlânın rızâsını istediği için, ihsânlardan mahrûm kalmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Kulun isteyerek yaptığı her iş için önüne üç defter konur: Niçin yaptın, nasıl yaptın, kim için yaptın? Birinci niçinin manası, bunu Allah için mi, nefsine veya şeytana uyduğun için mi yaptın? Bundan kurtulursa nasıla sıra gelir. Her hakkın bir şartı, edebi ve ilmi vardır. Yaptığını ilme uyarak mı, yoksa cahilliği kolay görerek mi yaptın? Şartlarına uygun yapıp bu sualden de kurtulursa, kim içine sıra gelir. Bunu ihlasla, yalnız Allah rızası için yaptıysan mükafatını görürsün. Başkası için yaptıysan karşılığını ondan iste. Dünya için yaptıysan zaten nasibin yok. Başkası için yaptıysan sıkıntıya ve cezaya maruz kalırsın, denir." ..... NOT: Değerli hukukçu, Prof. Dr. Ekrem Ekinci'nin, "OSMANLI HUKUKU" isimli yeni bir kitabı yayınlandı. Osmanlı hukukunu ve kaynağını, dünyaya örnek olan Osmanlı adaletinin işleyişini öğrenmek için güvenilir bir kaynak. Unutulmuş maziye ışık tutacak önemli bir eser. (Arı Sanat Yayınevi 0212 520 41 51)